Peygamberimizin davetinin temel ilkeleri
Davet, İslam’ı yayma ve Müslümanları dinî görevlerini yerine getirmeye çağırmak anlamına gelir. İnsan; ruh, kalp ve bedenden oluşan karmaşık bir yapıya sahip olduğu için Peygamberimiz (s.a.v.) tebliğinde farklı yöntemleri bir arada kullanmıştır. Çevresindekileri “Allah sizin suret ve mallarınıza değil, amel ve kalplerinize bakar.” diyerek uyarmış, Müslüman şahsiyetinin ameli yönden olduğu kadar manevi açıdan da gelişmesinin gayreti içinde bulunmuştu.
Nebi (s.a.v.); davetini sunmak üzere çeşitli toplantılar düzenlemiş, akraba çevresiyle bağını sürdürmeye devam etmiştir. Bunun yanında panayır, çarşı, mescit gibi kalabalık yerlerde tebliğde bulunarak insanlarla sohbet etmiş, onlara bilmediklerini öğretme azmi ve çabası içinde olmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.) İslam’ı daha geniş kitlelere ulaştırma arzusuyla kabile reislerine de ayrı bir ihtimam göstermiştir.
Peygamberlerin Allah’tan (c.c.) gelen vahyi eksiltmeden ve arttırmadan aynı şekilde insanlara bildirmesine tebliğ denir. İnsanları İslam dinini benimsemeye ve Müslümanları dinî görevlerini yerine getirmeye çağırmaya irşat denir.
Peygamberimizin Muhatabını Tanıması
Allah Resulü (s.a.v.) ait olduğu toplumun zihnî ve kültürel yapısını yakından tanıyordu. Bu durum tebliğde ona oldukça yardımcı olmuştur. Arap toplumunda şiir ve hitabet önemliydi. Ukaz panayırında hatiplerin yaptıkları konuşmalar ezberlenir, zirve sayılan şairlerin şiirleri Kâbe’ye asılırdı. Kur’an’ın hitabetinden de etkileneceklerinin farkında olan Allah Resulü (s.a.v.) ilahi kelamı direkt muhatabına okur, bir konuyu anlatırken ilgili ayetleri açıklardı. Muhatabının içinde bulunduğu duruma göre ayet ve sureler seçer, her vesileyle manevi lezzetten pay almasını isterdi.
Davette Yakından Uzağa Yönelmesi
Rahmet Elçisi, ev ahalisinden başlayarak tebliğini bütün akrabalarına duyurmuştu. Suya atılan taşın oluşturduğu halkalar gibi öncelikle en yakınında bulunan ailesi, çağrısına olumlu cevap verdi. Halka gittikçe genişledi. Rahmet Elçisi’ni ibadet ederken gören ve bu merakla İslam’la tanışan Hz. Ali, onlara katıldı. Daha sonra Hz. Peygamber’in ailesinden hizmetlisi Zeyd b. Harise de katılmakta gecikmedi. Peygamberimizin ailesi ile başlayan tebliğ süreci, sonrasında Mekke’yi içine alacak şekilde devam etti. Hz. Peygamber, bir yandan çarşı ve pazarlarda İslam’ı anlatmaya devam ederken Mekke dışından gelen kabilelerle de görüşmeyi ihmal etmemişti. Onun aralıksız gayreti meyvesini vermiş; İslam, Arap Yarımadası’na yayılmıştı.
Zaman ve Mekânın Şartlarına Göre Hareket Etmesi
Hz. Peygamber, mümkün olduğunca ashabıyla beraber olmaya gayret ederdi. Dolayısıyla yaşadığı hâlleri sahabenin müşahede etmesi kolaydı. Aktarmaktan çekinmediği düşünceleri, insanların içinde bulunduğu hissiyatla birleşince derin izler bırakıyordu.
Tedriciliğe Riayet Etmesi
Tedricilik, bir kimseyi bir şeye aşamalı olarak yaklaştırmak demektir. İslami hükümlerin tamamı bir seferde değil, kademeli olarak zamana yayılmış bir şekilde gelmiştir. Allah Resulü (s.a.v.), Mekke’de öncelikle şirkle mücadele etmiş insanları tevhide ve imana çağırmış; Medine’de ise artık kalplere yerleşmiş olan İslami esasların uygulamasına geçmiştir.
Kolaylaştırma, Müjdeleme, Uyarma
Allah Resulü (s.a.v.), Kur’an-ı Kerim’in “... Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez...”32 ayetine uyarak tebliğini yürütürken kolaylık ilkesini tercih etmiştir. Hz. Peygamber imamlık yapanlara bu nedenle “Sizden biri insanlara namaz kıldırırken cemaate ağır gelmeyecek şekilde namaz kıldırsın. Zira onların içinde zayıf, hasta ve yaşlı olanlar vardır. Kendi başına kılarken ise istediği kadar namazını uzatabilir.” tavsiyesinde bulunmuştu. Kendisi de bu yönde uygulamalar gerçekleştirirdi. Namazı uzun tutmayı sevmesine rağmen çocuk ağlaması duyduğunda okuyuşunu hızlandırarak annenin durumunu kolaylaştırırdı.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.