Deprem ve eğitim
Ben devletimden, deprem sonrasında göndereceği ekmek kadar önleyici eğitimler de istiyorum.
1999 depreminde Kocaeli’deydim. Depremin gerçekleştiği zamanı çok iyi hatırlıyorum. Yatağımda doğrulmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Dışarıdan gelen gürültü, insan çığlıkları, mutfak eşyalarının kırılma sesleri… Zihnim ne olduğuna bir türlü anlam veremiyordu. Çünkü benzeri bir olayı daha önce yaşamamıştım. Aklıma “deprem” seçeneği hiç gelmiyordu. İnsanın yaşadığı olaya anlam verememesinin zorluğunu ilk orada yaşadım. Sonlara doğru aklıma “kıyamet” geldi. Evet, olabilecekler içinde zihnimin en olası gördüğü seçenekti “kıyamet”. Sonradan öğrendim ki, herkes benim gibi olayı “kıyamet” olarak yorumlamış. Sadece daha önce depreme şahit olmuş birkaç yaşlı amca deprem olduğunu anlamış.
Eğer okulda deprem eğitimi alsaydım, ya da depremin nasıl bir şey olduğunu bir simülasyon merkezinde öğrenseydim, bu sarsıntı esnasında aklıma gelen ilk seçenek “deprem” olurdu. Deprem, benim seçeneklerim arasında bile yoktu. 1999 depreminden sonra doğan çocuklar şu anda 12 yaşındanlar. Okula gidiyorlar. Eğer ki, okullarda hala simülasyon eşliğinde deprem eğitimi verilmiyorsa, onlar da ilk yaşadıkları depremde olaya anlam vermekte, deprem olduğunu anlamakta zorlanacaklar. Onların da imdadına “kıyamet” yetişecek. Kitapta “Deprem şöyledir, böyledir” diye geçen ibareler çocuklara depremi öğretemez bence. Bu nedenle depremin simule edilebileceği merkezlerde eğitim verilmelidir.
***
Düşünüyorum da, ben yatakta otururken ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorken bina çökmüş olsaydı muhtemelen hayatım son bulacaktı. Çünkü olayı deprem olarak algılasam bile ne yapacağımı bilmiyordum ki. Depremde ne yapılır? Nereye koşulur? Kaçılır mı, yoksa saklanılır mı? Bu konularda hiç fikrim yoktu. Evde deprem esnasında saklanacağımız bir köşe belirlememiştik. O bölgeye yakın bir gıda sepeti hazırlamamıştık.
Okullarda her türlü bilgi benim zihin dağarcığıma yerleştirilirken, neden hayatın bir parçası olan deprem hakkında bilgilendirilmiyorum? Televizyonlarda deprem hakkında bilgilendirici kısa filmler, reklamlar neden yok? Radyolar bu konuda neden kısa bilgiler geçmez? Babama neden işyerinde deprem eğitimi verilmiyor? Ben devletimden, deprem sonrasında göndereceği ekmek kadar önleyici eğitimler de istiyorum.
***
Babamın sesi ile kendime geldiğimi hatırlıyorum. Altı kişilik aileyi farklı odalardan bir araya toplayan babamla birlikte çıkış kapısına doğru ilerledik. Kapının önüne geldiğimizde portmantonun kapının önüne düştüğünü gördük. Babamla birlikte o portmantoyu kaldırmak için epey uğraştık.
Portmantonun duvara sabitlenmesi gerektiğini kimse babama söylememişti. Okulda bana da öğretilmemişti. Öğretilseydi belki, eve geldiğimde babamı bu işi yapmaya zorlar, deprem anında böyle bir zorlukla karşılaşmazdık. Eğitimdeki bir eksiklik, belki kaç kişinin evinde kalıp dışarı kaçamamasına sebep olmuştur. Kaç can bu küçük bilgi sebebi ile son bulmuştur kim bilir?
***
Dış kapıyı açtığımızda kendimizi karanlık bir koridorda bulduk. Etraf zifiri karanlıktı ve biz altı kişilik bir aile altıncı kattan koşarak aşağı inmeye çalışıyorduk. Evimizde deprem için hazırladığımız bir fener yoktu. Çünkü bunun eğitimi bize verilmemişti ki. Fener olsa bile, deprem esnasında onu nerede bulacağımızı bilmiyorduk. Apartman yöneticileri ya da müteahhitler bina merdivenlerine elektrik kesildiğinde devreye giren aydınlatma sistemi takma konusunda bilinçsizdi. Bu konuda bir bilgilendirme olsaydı, o kargaşa anında birbirimizi ezmez, düşe kalka inmezdik.
Depremin etkisi ile olsa gerek, binalara girdiğimde gözüm bu lambaları arıyor. Maalesef 10 yıldır depremi bekleyen İstanbul’da bu konudaki duyarsızlık beni üzüyor. İnsanları suçlamıyorum, deprem eğitimini gündemimize almayan sistemi suçluyorum.
***
Ve sonunda kendimizi koca binadan dışarı atabilmiştik. Ancak ne yapacağımızı, nerede duracağımızı hiç birimiz bilmiyorduk. Afet durumlarında kime gidilir, ne yapılır bir bilgimiz yoktu. Mecbur sabahı bekledik. Sabah olduğunda acıkmıştık ancak yemeği nereden bulacaktık? Kimse binalara girmek istemiyordu. Marketler ve bakkallar açılmamıştı. Açılmalarına gerek yoktu, çünkü camlar kırılmış içindeki raflar devrilmişti. Açılmalarına gerek yoktu, çünkü apar topar evden kaçarken yanına para almak kimsenin aklına gelmemişti. Evimizin biraz uzağındaki büyük marketin kapısına geldiğimde, insanların içeriye girip dilediklerini aldıklarını gördüm. Bu bir yağmalama mıydı, yoksa insanların bu gibi afetlerde gösterdiği doğal bir davranış mı, bilemedim. Kararsız kaldım. İçeri bir girdim, bir çıktım. Sonrasında bir şey almadan geri döndüm.
Afet sonrasında nasıl davranılacağı konusunda da bilgim yoktu açıkçası. Gezegenleri, polinomları ve zamirleri öğrenirken hayatımı ve hayatları kurtaracak bilgileri öğrenmemiştim. 12 yıl okula gitmiştim ama öğrendiğim bilgilerin hiç biri benim o anki durumda işime yaramıyordu. Bu 12 yıl içinde deprem ülkesinde yaşayan bana en azından bir aylık bir eğitim neden verilmedi hala anlayamıyorum.
***
Aynı sabah, bisikletimi aldım ve şehir turuna çıktım. Yıkılan binalar, enkazlar, enkazlardan gelen sesler, hastanelere ölü taşıyan kamyonetler, yıkılan okullar, enkaz başında ağlaşanlar… İnsanlar çaresizdi. Enkaz altında sevdikleri vardı ama o sevdiklerini çıkaracak bir kazmaları bile yoktu. Yaralıları vardı ama o yaralılara yapılacak ilk müdahaleden habersizlerdi. İhtiyaçları vardı ancak bu ihtiyaçlarını kime bildireceklerini bilmiyorlardı. Gelen yardımlar vardı ancak bu yardımları organizeli dağıtacak kişiler yoktu.
***
Evet, depremin üzerinden 12 yıl geçti. Bende ve ruhumda bıraktığı izler henüz silinmedi. Bir ambülans sesi duyduğumda, zihnim beni 12 yıl öncesine götürüyor ve şehre sinen ölüm kokusu burnumu sızlatıyor. Bir deprem bölgesinde yaşıyorsak, eğitimin içinde deprem olmalı. Bu konu daima gündemde bulunmalı ve insanlara böyle bir afet anında nasıl davranacağı defalarca öğretilmeli. Deprem konusunda beni eğiten depremin kendisi oldu. Bu eğitim bana ve aileme ruhen ve manen pahalıya mal oldu. Diyorum ki, deprem bizi eğmeden ve eğitmeden biz deprem hakkında önce çocuklarımızı sonra kendimizi eğitelim. Mevlam, ülkemizi ve ruhumuzu depremlerden uzak tutsun.
Kısa Kısa Eğitim
- Deprem, Van’daki üniversitemize 20 milyonluk zarar vermiş. Bu paraların onda birini binaları yaparken harcasak deprem sonrasında sanırım bu kadar bedel ödemek zorunda kalmayız.
- 2010’da kurulan TBMM Deprem Araştırma Komisyonu Türkiye’deki okulların ancak % 10’unun sağlam olduğuna karar vermiş. Ne denir ki bu habere?
- Sakarya Üniversitesi, öğrencilerine, tek telefonla kiralamak istedikleri binanın hasar durumunu söyleyebilecekleri bir hizmet sunmuş. Lakin üniversiteye kaydolan 15.000 öğrenciden sadece 15’i bu servisi aramış. Arayanların 4’ü tutacakları binanın orta hasarlı olduğunu öğrenince vazgeçmiş. 1999 depremi sonrası, hala Sakarya’da orta hasarlı bina varsa deprem bizlere bir şey öğretmemiş demektir. Ayrıca ekmek alırken bile seçici olan bizler, ev alırken ve kiralarken de biraz daha hassas davranmalıyız sanırım.
- İstanbul’da afet önleme ve eğitim merkezi kurulacakmış. 10 yıldır herkes deprem olacak diye sesleniyor, biz hala ‘eğitim merkezi kuracağız, edeceğiz’ diyoruz. Ne zaman? Bence bu haber şöyle olmalıydı: İstanbul’un yirmi dördüncü afet önleme ve eğitim merkezi açılıyor.
***
Notsuz Karne
- Geçen haftaki eğitim sisteminde ve okullarda neden not verdiğimizi sorgulayan yazıma tebrikler de geldi, eleştiriler de. En güzel e-posta ise Köksal Odabaş isimli öğretmenizdendi. Öğretmenimiz benim düşüncemi eyleme dökmüş, notsuz bir karne hazırlamıştı bile. Şimdi bu karneye bakın ve kendinize sorun lütfen: Acaba çocuğum için bu karneyi mi isterim yoksa diğerini mi? Teşekkürler Köksal Hocam.
Karne örneğine bu linkten ulaşabilirsiniz: http://fileslap.com/89L/Notsuz%20Karne
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.