Garplılaşma ve Dindarlar
Batı'nın bugünkü güçlü konuma gelmesinin temelinde, topluma her açıdan hakim kiliseye, onun şahsında vazettiği hırıstiyanlığa karşı mücadelesi ve faal çalışan giyotinlere rağmen bu savaşın kazanılması mevcuttur.
Osmanlı devlet erki, ilk başta kısa bir bocalamadan sonra batılılaşmadan başka çare olmadığını görüp öncelikle askeri alanda ilk adımları attı. Bu çabaların devamında yurda getirilen batılı eğitimciler ile avrupaya gönderilen öğrenciler akışında önemli sayıda osmanlı elit kesimi batıyı yakından tanıma imkanına sahip oldu.
Kiliseye rağmen ilerleyen gelişimini tamamlayan Batı'yı tanıyan Osmanlı elitlerinin çoğu kiliseyi hıristiyanlık olarak görüp bunu İslam diniyle eşleştirerek gelişeyememizliğimizin sebebini İslam dini olarak okudular. Jön Türklerin batılılaşma yaklaşımı böyleydi.
Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere batılılaşma konusunda zamanla üç temel yaklaşım ortaya çıktı. Dini ve toplumsal değerleri dikkakte alınmadan batılılaşmayı amaçlayıp geri kalmışlığımızın sebebini din gören yaklaşım, liberal yaklaşım, dini ve toplumsal değerlerden ödün vermeden batılılaşmayı hedefleyen yaklaşım.
Yazımızın başlığında ifade ettiğimiz üzere burada üzerinde duracağımız dini ve toplumsal değerleri hedefleyen yaklaşım.
İslamcılar ve benzeri isimler verilmekle birlikte biz bu güruha dindarlar diyoruz. Burada iki yaklaşım söz konusu. Birincisi, başlangıçta bu güruh geleneksel dini değerlere bağlı ve yerine getirmeye çalışan Osmanlı halk tabakası ile ilmiye sınıfı olarak ifade edilen geleneksel eğitim güruhu. Bu grup dindarlar başlangıçta doğal tepki olarak batılılaşmaya karşıt tavır almışlardır. Va'z ettikleri manevi değerlerle büyüyüp güçlenen toplum yüzyıllardır güçlülüğünü korurken İslam dışı bir toplumun büyüklüğünü elbet hemen kabul edemezdi. Bu açıdan ilmiye sınıfı etkisinde bulunan önemli bir toplum grubu Batı'ya, batılılaşma ve Batı'dan gelen her şeye balangıçta aksü'l-amel tavır almışlardır. Bu o zaman hakim Osmanlı toplum direncidir. Eğitim cenahından örneklemek gerekirse Sultan Abdülhamit'le tüm ülkeye yaygınlaştırılan batılı eğitim sistemine geleneksel eğitim kesimi karşıt tepki göstermişlerdir. Bu durum Cumhuriyet dönemine kadar yansımış ve batıcı grup hep bunları dışlayıp eleştirmiş ve romanlarımıza da konu olmuştur. Bu grubun Batı karşıtı yaklaşımı zamanla toplum nazarında gerçekliğini kaybetmiş; özünde Batı karşıtlığı olmakla birlikte değişik cemaatler, tarikatler, gruplar şeklinde uzantılarını devam ettirmiştir.
İkincisi belirli bir tedrisat almış, eğitim seviyesi yüksek dindar güruhtur. Eğitim yoluyla Batı'yı az çok tanımışlardır. İlmiye sınıfı ve geleneksel halk anlayışından farklı olarak batılılaşma taraftarıdırlar. Batının yaptığı bilimsel çalışmaların önemini görmüşler ve bunu tedris etmemiz gerektiğine kanaat getirmişlerdir. Ancak bu bilimsel çalışmalarla sınırlı kalmalıdır. Sosyal yaşamlarına uzak kalınmalıdır. Bu yaklaşımı bu grup “batının ilim ve tekniğini alalım, ancak ahlakını almayalım” şeklinde klişeleştirmişlerdir.
Osmanlı toplumu, bilimsel çalışmalarla ilerleyip güçlenen Batı üstünlüğünü fark ettiğinde -ki bu belirli bir süreç almıştır- herc-ü merç olmuş, müthiş bir sarsıntıyla sarsılmıştır.
Zira bu yeni dünya bambaşka, yeni bir yaşam sunmaktaydı. Mabet ve ibadet merkezli bir toplum yaşamına karşılık mabet ve ibadetin dışarda kaldığı cazip güzellikler ve bol nimetlerle dolu gösterişli renkli bir hayattı bu. Bunu kuranların güçlü oluş ve üstünlükleri bu yaşamı tüm dünyaya cazip kılıyordu. Hayranlık ve özenti Batı toplum yaşamına insanları yöneltiyordu. Bu zaviyeden bakıldığında mabet ve ibadet merkezli, az imkan ve nimetli yaşama alışmış herkes sarsılmıştı bu durumdan. Özellikle güçlü iman sahibi dindarler için bu korlunç bir sarsıntıydı.
İkinci grup eğitimli dindarlar bu yeni durumuı doğru algılayıp yerli yerinde tam olarak değerlendiremediler. Ulaştıkları son nokta “batınnın bilim ve tekniğini alalım ancak ahlakını almayalım”dı. Esasta böyle bir değerlendirmeye de fırsat bulamadılar. Zira bilimsel çalışmaların sunduğu gerçeklik ile geleneksel din anlayışının va'z ettiği esaslar bir çok yerde çelişiyor; tam batılılaşmacılar bu eksiklikleri dini ve dini hayatı etkisizleştirmek için çok iyi kullanıp dini değerlere saldırılarına karşılık eğitimli dindarlar İslam dinini ve dini değerlerini savunma adına bunlara cevap verme ile meşgul olmuşlardı.
İslam dini ve geleneksel değerler ile bunlara tamamen zıt Batı ve sunduğu bilim, teknik ve farklı bir sosyal yaşamı dindarlar tam olarak yerli yerinde değerlendirememişlerdir. Bunun içindir ki batılılaşma sürecimiz hala devam etmektedir. Yine buınun içindir ki başlangıçta tartışılan dini içerikli konular hemen aynı şekilde tartışılmaya devam etmekte. O gün bocalayan, hep dini savunmada kalan dindarlar bugün değişik kulvarlara evrilmişlerdir. Dini ve dini değerleri savunma noktasında bile değillerdir. Batıyı İslam dini açısından yerli yerinde doğru değerlendirme yapılmadıkça dindarların evrilip çevrilmesi devam edecektir.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.