Eğitimin gerçekleri
Son günlerde garip bir tartışma başladı. Konu sınavsız eğitim olur mu?
Bana sorulduğunda ben diyorum ki "öğrencisiz okul olursa, sınavsız eğitim de olur." Evet aynen böyle düşünüyorum. Ama maalesef bu ülkede kim sınavlarla ilgili konuşsa, hele hele de sınavların aleyhinde konuşsa alkışı alıyor. Nedir bu sınavlarla derdimiz anlamadım gitti. Hatta dün bir televizyon kanalında bir özel okul grubunun genel başkanıyla birlikte bu konuyu tartıştık. Sayın Selçuk Pehlivanoğlu ile karşılıklı konuştuk. Selçuk Bey genelde karşısındaki kişileri konuşturmamak üzerine tartıştığı için tartışmak zor oluyor ama yine de kendisiyle konuşmak güzeldi. Selçuk Bey sınavlara "karşı!" Hatta bu konuda raporlar yayınlıyor ama nedense başında bulunduğu okulun ilkokul kısmına anaokulundan sonra sınavla öğrenci alıyor. Ama Selçuk Hocam hem bunu yapıyor hem de garip şekilde buna karşı söylem geliştiriyor ki bunu anlamak çok zor.
İKİ TÜRDE SINAV
Ben bugün Sayın Hocama sınavların ne demek olduğunu biraz anlatayım: Sınavsız eğitim olmaz hocam. Çünkü eğitim bir süreçtir, bu sürecin verimliliğini ölçmek ve bu anlamda bazı testler kullanmak kaçınılmazdır. Bu yüzden dünya sınavları süreci ölçen ve seçme sıralama yapan olarak iki kısma ayırıyorlar. İşte biz genelde seçme sıralama sınavlarını sanki süreç ölçen sınavlarmış gibi kullanmaya kalktığımız için bu sınavlar bizde hep tartışılır oluyor.
Temel eğitim bütün vatandaşlar için tek tip kazanımlar sunan eğitimdir. Oysa lise ve üniversite eğitimi bireylere göre farklılaşması gereken eğitimlerdir. Yani siz temel eğitimden sonra uygun kişiye uygun eğitim vermelisiniz ki eğitimden verim alabilesiniz. Peki, bunu nasıl yaparsınız? Bunu farklı yöntemlerle yapabilirsiniz, yani kişilerin farklı eğitim almalarını nasıl sağlarsınız? Birincisi seçme sınavlarını kullanabilirsiniz, ikincisi bireysel başarı kriterini kullanabilirsiniz, üçüncüsü yetenek ölçümleri yapabilirsiniz. Bunları tek tek kullanan ülkeler olduğu gibi birlikte kullanan ülkeler de vardır. Ama kritersiz geçiş yapan hiçbir ülke yoktur. Çünkü eğitim ve eğitim verimliliği için hem eğitim alacak bireyi hem de eğitimin sürecini doğru belirlemek durumundayız aksi halde kaynakları boşa kullanmış oluruz.
Bu işin bilimsel tarafını ben size halk diliyle anlatayım. "Kaliteli eğitim" günümüzün en büyük sorunu, kaliteli eğitim kaliteli okul, kaliteli öğretmen ve uygun müfredatla olur. İşte bizim de ülke olarak kaliteli okulumuz az, kaliteli öğretmenimiz az, müfredatı çağa uydurmuş okul sayısı az. Önümüzde iki seçenek var, birincisi ya okullarımızın hepsini kaliteli, öğretmenlerimizin hepsini tercih edilir ve müfredatımızı çağa uygun hale getirmek. İkincisi kaliteli eğitim talebinde bulunan insanları adil şekilde yönlendirmek. Biz ikisini de yapamıyoruz ama sınav kaldırma kelimesi çok büyülü bir kelime olduğu için hep iş yapıyor. Selçuk Hocam da bunun farkında ama bunun olamayacağını çok iyi biliyor.
VARLIKTA EŞİTLEMEK
Ben size söyleyeyim. Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde insanlar kaliteli eğitim içinde okulları tercih ederler. Bu da yanlış değildir. Selçuk Hoca'nın dediği gibi "herkes evinin yanındaki okula gitsin" söylemi dünyanın en geri ülkesinde dahi insan haklarına aykırı görülürken, köydeki çocuğa sen köyünde kal demek nasıl bir anlayıştır bilemiyorum. Bunu sizin takdirinize bırakıyorum. Sonuçta kim ne derse desin; insanlar her zaman daha iyiyi arayacaklardır. Devlet bu arayışa adaletli olmak için kural getirmek mecburiyetindedir. Devletin görevi insanlarını "yoklukta değil, varlıkta eşitlemektir" bunu hiç unutmayalım.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.