Esmaül Hüsna’nın tecelli ettiği yerler
Allah, ezelde yalnız kendisi mevcut iken bilinmeyi murâd etti. Sıfatlarının (esmâ-i ilâhiyyenin) tecellîsi ile kâinatı yarattı. Cenâb-ı Hakk’ın, bizim idrak ettiğimiz ve edemediğimiz nice sonsuz sıfatları vardır. O’nun cemâlî ve celâlî bütün sıfatlarının kâmil mânâda tecellî ettiği (aksettiği) yerler:
- Kâinat,
- Kur’ân-ı Kerîm
- İnsandır.
Kainat
Kâinat, bütün ilâhî sıfatların “fiilî”, Kur’ân-ı Kerîm ise kelâmî bir tezâhürüdür. Diğer bir ifâdeyle Kur’ân-ı Kerîm, kelâm sû- retine bürünmüş bir kâinattır. İnsan ise, o kâinatın bir özü gibidir. Çünkü Allah’ın bütün sıfatlarından az veya çok nasîp almış tek varlık odur. Onun, mahlûkâtın en şereflisi olarak zikredilmesinin sebebi de budur. Ancak onda Mudill¹, Mütekebbir² v.b. celâlî sıfatların yanında; Hâdî³, Rahmân4, Rahîm5 vb. cemâlî sıfatların tecellîsi de bulunmaktadır. Görüldüğü gibi insan, câmiu’l-ezdâddır. Yani bütün müsbet ve menfî sıfatlar kendinde toplanmıştır. Bu yüzden insan, fıtraten hayra da şerre de meyillidir. Bunun sonucu olarak insan, nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesiyle süflî sıfat ve temâyüllerinden arınıp rûhânî tarafını tekâmül ettirmek ve böylece kâmil bir insan olmakla mükelleftir. Bunu ise, ancak enbiyâ ve evliyânın irşâdıyla gerçekleştirebilir.
İnsan
İnsan, “vâsıl-ı ilâllâh” yani “Allah’a ulaşma” yolunda ilerleyerek melekleri bile aşabilme gücüne sâhiptir. Bunun için insanın mertebesi, “melekten üstün âlî dereceler” ile, “hayvandan aşağı süflî derekeler” arasında bir yerde bulunur. Nefs engelini aşabilen insan, ilâhî zerâfetlerin sergilendiği bir sanat hârikasıdır. Kâinat kitabının hulâsası, fâtihası ve yaratılış sırrıdır. Çünkü insanın et ve kemikten ibâret olan zâhirî görüntüsünün altındaki mânevî varlığında, ilâhî sıfat tecellîlerinin nice sırları, nurları ve hakîkatleri saklıdır.
Bir buğday tanesi buğday cinsinin tüm husûsiyetlerini içinde taşıdığı gibi, her çeşit tohumun içinde o cinsin bütün husûsiyet ve karakteri mevcuttur. İnsan da, kâinatta var olan her şeyin hakîkatini ihtivâ eden müstesnâ bir varlıktır. İnsan, kâinatın içinde dürüldüğü bir öz, bir tohum gibidir. Nitekim bu hakîkati beyân sadedinde Şeyh Gâlib, bir beytinde şöyle der:
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen,
Merdûm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen!..
Yani: “Ey insan! Gönül gözü ile kendine bir bak ki, yaratılanların özüsün sen. Kâinatın gözbebeği olan âdemsin sen” demektedir.
Hak Teâlâ birçok âlemler yaratmıştır. Bu âlemlerin adedinin 18 binden 360 bine kadar olduğuna dâir farklı rivâyetler vardır. Bu âlemler umûmiyetle halk âlemi ve emir âlemi olmak üzere iki kategoride ele alınmışlardır. Bu âlemlerden birini teşkil eden insanın yaratılışı ise hem halk âlemi hem de emir âlemindendir:
Nitekim âyet-i kerîmede:
- Mudill: Hak edenleri dalâlete
- Mütekebbir: Her şeyde yücelik ve azamatini gösteren.
- Hâdî: Hidâyete eriştiren.
- Rahmân: Dünyadaki bütün mahlûkâta merhamet
- Rahîm: Âhirette sâdece mü’min kullarına merhamet
“Bilmiş olun ki, emir de halk (yaratma) da O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.” buyurulur. (Â’râf, 54)
Kur’an
Cenâb-ı Hakk’ın, Kur’ân-ı Kerîm’de “haleka” fiiliyle ifâde buyurduğu, elle tutulan, gözle görülen, buud ve boyutları olan dünyaya “halk âlemi” denir. Zaman ve mekanla mukayyet olarak yaratılmış varlıklardan teşekkül eden âlemdir. Buna mülk ve şehâdet âlemi de denilir. Beş duyumuzla hissettiğimiz şeyler bu âlemdendir. Bu görünen âlem; toprak, su, hava, ateş vs. halk âlemindendir.
Zaman ve madde söz konusu olmaksızın Cenâb-ı Hakk’ın “kün” (ol) emriyle var olan âlame ise “emir âlemi” denir. Aynı zamanda Kur’ân-ı Kerîm’de:
“De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir!” (İsrâ, 85) âyetiyle ifâde edilen metafizik, mânevî ve derûnî âleme de “emir âlemi” denir.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.