Ebeveyn Siması ve çocuk ruhu
Bir karı koca geldi. Çocuklarının arkadaşları tarafından çok ezildiğini söylediler. Olmadık yollara başvurmuşlar ama yine de çocuğun bu hâline çare bulamamışlar…
Kavga etmeyi öğrensin diye karateye bile göndermişler, çözüm olmamış. Cesaretlendirmek için motive edici konuşmalar yapmışlar, işe yaramamış. Sonunda pedagojik yardım almak için bir arayışa girmişler…
13 yaşında bir ergen çocuktu bahsettikleri delikanlı. Anne baba tutumları üzerine konuştuk biraz. Anne çok fedakâr, baba kendi işinde gücünde bir adamdı.
Bir şey dikkatimi çekmişti, sormadan edemedim. Babanın oldukça asık bir suratı vardı, mutsuz ve memnuniyetsizdi yüzünün şekli. “Buraya zorla mı getirildiniz, nedir bu hâliniz?” diye espri yaptım. Biraz tebessüm etti. Eşi hemen devreye girip “Hocam, eşimi ilk gören böyle söylüyor ama çok iyi bir insandır. İyi bir eş, iyi bir babadır. Benim bile alışmam yıllarımı aldı...” deyiverdi.
Ben, kötü insan olduğunu düşünmemiştim zaten. Yüzü ağırdı, asıktı suratı. Hâlbuki pedagoji der ki ebeveynin siması çocuk ruhunun besin kaynağıdır. O, ne kadar mütebessim ise çocuk o kadar ruhen güçlüdür. Mutsuz bir çehre ile ebeveynlik yapmak, çocuğu ruhen çökertmek demektir…
“Gül…” dedim, “Biraz tebessüm et…”
Beyefendi şaşırdı. Acemice tebessüm etmeye çalıştı, tam da beceremedi. Beceremezdi de. Çünkü “yüz kasları” gelişmemişti.
İnsan siması “ince kas”lardan oluşur. Lif lif kaslar yayılmıştır deri altında. Bu kaslar ne kadar çok kullanılmışsa yüzde o denli bir esneklik vardır, yakışır duygular simaya.
Yüz kaslarının kullanılması, çocukluk yıllarında “duyguların özgürce yaşanmasına” bağlıdır. Çocuk, içinde duyduğu heyecanı, sevinci, mutluluğu veya hüznü doyasıya yaşayabiliyorsa, yaşadığı her bir duygu simasında özgürce karşılık buluyorsa, yüz kasları işte o zaman gelişir.
Eğer bir çocuk, sevinirken “başımıza iş çıkartacaksın gülüp durma” diye engellenmişse, ağlarken “çocuk gibi ne ağlıyorsun öyle…” diye susturulmuşsa, donuk bir simaya sahip olur. Böylesi kişilerin kasları, ince ince gelişmez, topluca hareket eder.
Bu tıpkı okul öncesi çağdaki bir çocuğun parmak kaslarının gelişmesi gibidir. Nasıl ki anaokullarında çocukların ellerine kalem vererek, resim yaptırarak ve oyun hamurları kullanılarak parmak kasları geliştiriliyorsa, gelişmiş parmak kasları ile ilkokula başladığında kalemini düzgün tutabiliyor, harflerin ince ince detaylarına parmakları uyum sağlayabiliyor ve güzel yazmanın keyfini çıkabiliyorsa… İşte bunun gibi, çocukluk yıllarında duygularını özgürce yaşamış, bunları simasına yansıtırken “engellenmemiş” kişiler, yetişkinlik yıllarında “mütebessim” bir simaya sahip olurlar. Onların gülmesi de yakışır yüzlerine, hüzünleri de.
Bütün bunları anlatırken, gözüme dikkatlice bakıyordu beyefendi. “Beceremedik hocam.” dedi. “Ne yaşamayı becerebildik, ne baba olmayı.” Hanımefendi sordu: “Eşimin asık suratlı olmasının doğru olmadığını biliyordum ama isimlendiremiyordum, peki ne yapacağız?”
“Burada size ne yapacağınızı uzun uzun anlatıp vakit kaybettirmeyeyim, isterseniz internete girin ‘yüz kaslarını çalıştırma’ diye bir arama yapın. Karşınıza yüz kaslarını çalıştırmak için egzersiz örnekleri çıkacaktır. Yüz kaslarının gelişmemiş olması bir gecikmedir doğru, ama yeniden kazanılması imkânsız bir şey de değildir.” dedim.
Gittiler şimdilik… Bakalım bir dahaki sefere karşısındaki insana rahatlık veren bir sima ile mi dönecekler, yoksa onlarda da “kas hafızası” mı oluşmuş, göreceğiz.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.