Taşköprü'yü hayal etmek
Her memlekete gidip geldikçe orda, etrafı tel örgülerle çevrili arsaların bir köşesinde, söğüt, kavak yada ıhlamur ağaçlarının gölgelerine sığdırılmış iki katlı, üç katlı evler görüyorum. Bazen yürüyerek bazen arabayla önlerinden geçerken bu evlere bakıyorum. Bazı evlerin kapılarının önlerinde zeminden biraz yüksekçe ve sırtını duvara vermiş tahta sedirleri görüyorum. Evin hanımı ya da gelini ikindi serinliğinde evin önündeki bu eyvanı sulayıp süpürüyor, sedirin üzerindeki şilteyi düzeltiyor. Bazen ev halkı oracıkta akşam serinliğinde ya da sabah güneşinde çay içiyorlar. Çocuklar evin önünde köpeklerle koşturuyorlar. Bunlara kızıl horoz tavuklarıyla birlikte eşlik ediyor. Arada bir kabara kabara kel fatmalar dolanıyor.
Bahçelerin çoğunda erik, vişne, elma ve şeftali ağaçları dikili. Evin hanımı ağaçların altını kazıp maydonoz, biber,domates fasulye ve salatalıklar dikmiş. Bahçe kapısının dibine yerleşen bir asma kapının üzerinden köşedeki çardağa doğru uzanıyor.
Civarda yeni yapılmış apartmanlar onların arasında ahşap ve yorgun binalar. Bazıları bakıma alınmış çatısı, kapısı ve pencereleri değişmiş,sıvası ve boyası yenilenmiş evler.
Bayramdan bayrama gelen gurbetçiler bu yollardan geçerken arabalarının camlarından kaçamak bakışlarla bu evleri, bahçeleri dikizliyorlar. Belki de bir an için o bahçeye ulaşıp rengarenk çiçekleri koklamak geçiyor içinden. Hatta yerleşmek, bir ev edinmek. Ama sadece o an için bunları düşünüyorlar.
Emeklilik için gün sayanlar buralarda bir küçük bir villa hayali kuruyor. O küçük evleri hayalen yıkıp kurdukları villaların sundurmalı çatılarının altında akşam güneşinin batışını seyrediyor, sabah güneşi altında kahvaltı yapıyorlar. Sonra elindeki bir hortumla bahçeyi suluyor. Dedim ya sadece o an veya o günlerde bunu düşünüyorlar.
O anlardan birinde ordaki eski ahşap evi başka birisi satın alıp yerleşiyor. Restore ediyor. Arka bahçeyi tımar ediyor. Ama yıllardır o bina öylece durduğuna göre muhtemelen veresesi çok. Bir türlü bir araya gelip anlaşmamışlar. Yoksa mevkisi çok güzel olan o evin yerine çoktan bir müteahhit büyük bir bina dikerdi.
Hanımlar da yaşadıkları büyük şehrin neredeyse birbirine yapışmış apartmanların balkonsuz dairelerinde oturmaktan boğulmak üzere oldukları için bu manzaralar onlara da tayyi mekan ettiriyor. O yaz sıcaklarında uzun öğle sonlarının boğucu atmosferinden çıkıp, o evlerin önündeki veya arkasındaki bir iki evlek bahçelerine gözleri kayıyor. İmreniyorlar, hatta hepsinin çocukluğundan gelen kasabalılık, köylülük bahçe ve tarla hatıraları ile doktorluğunu, avukatlığını, mühendisliğini, bankacılığını ve bütün seçkinliğini, elitliğini atıp o dut ve elma ağaçlarının dibine, otların üzerine bir kilim serip tatlı tatlı dedikodu yapmayı hayal ediyorlar. Küçük bahçelerindeki domatesleri, salatalıkları güze doğru topluyorlar daha şimdiden etrafa taze salatalık ve maydonoz kokuları yayılıyor.
Bu muhabbetin yanında mutlaka bir semaver olmalı, etrafa yayılan dumanın altında içilen çaylarla büyülenmeye başlıyorlar. Bu kadar güzelliğin yanında bir tavuk kümesi de olmalı, günlük taze yumurtalarla doğal beslenmeli. Büyük şehirlerdeki araba ve motor seslerinden başka bir şey duymayanlar çocukluğundaki horoz seslerini özlüyorlar. Hatta bahçenin bir köşesine küçük bir kulübe bile yapılıyor. Cins bir köpek alınıyor. Ama bir sorun var bu küçük yerde o köpeğin aşıları bakımı nasıl olabilir.
Onlar bu şekilde hayal kurarken kim bilir o bahçeli evlerde oturanlar ne düşünüyor. Onlar da büyük şehire gitmeyi hayal ediyor mudur?
Büyük şehirden gelenler bu hayaller ile geri dönüyorlar. Bunu hep yapıyorlar. Şehre döndükten sonra Taşköprü’ye geri dönemeyeceklerinin farkına varıyorlar.
Oğullar kızlar, torunlar damatlar onları beklemektedir. Kimisi henüz lisededir kimisi üniversitede. Evlenecek olanlar iş kuracak olanlar daha bir sürü iş ve görev vardır. Bütün bunları düşünüp hayaller ertelenmiştir. O şirin kasaba hep böyle hayallerde yaşanmaktadır. İlk aşık olunan eski bir sevgili gibi. Sevilmiştir, oradan başka bir yerde yaşanılacağı hiç düşünülmemiştir. En kısa zamanda geri dönmek ve o sevgiliye kavuşmak için çıkılan yoldan ne o sevgileye dönülmüştür ne de bu kasabaya. Bundan sonra da artık dönüş mümkün görülmemektedir. Büyük şehirler artık kimseyi salmamaktadır.
Ama olsun bunların hayali bile güzeldir,insanı gençleştirmektedir. (7 Şubat 2016 Pazar, 21:43)
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.