Şiddet sosyolojisi
İnsanlık tarihi , aynı zamanda şiddetin de tarihidir. Tarihte ilk şiddet, Habil ve Kabil kardeşler arasında yaşanmıştır. Uygarlık geliştikçe "şiddetin azalacağı" yönündeki tahminlerin aksine, farklı boyut ve yoğunluk kazanarak bütün dünyada artmaya devam etmektedir. Çünkü şiddet, insan toplumları için evrensel ve kaçınılmaz bir olgudur. Bir orman yangına benzer. Başlamaya görsün, zamanla bireyin ve toplumun bünyesini yakıp yıkarak viranaye çevirir.
Bir bütünlüğün sarsılması ile gün yüzüne çıkan şiddet, karşıdakini sindirmek yada korkutmak için ortaya çıkarılan olay ya da girişimdir. Güç ve baskı uygulayarak insanların her açıdan zarar görmesine neden olan bireysel yada toplu hareketlerin bütünüdür. Asla erkekliği simgeleyen özellik değil bir insanlık ayıbıdır. Saldırganlığın sinsi ve tahripkâr bir boyutudur. Türk Dil Kurumu şiddeti “bir hareketin, bir gücün derecesi, sertliği” şeklinde belirtilerek genel bir cümle ile tanımlamıştır.
Bu tanımların kapsamına sadece kaba kuvvet içeren davranışlar değil aşağılamak, tehdit etmek, ekonomik özgürlüğünü kısıtlamak , kaş çatmak yada konuşan birisinin yüzüne kasten bakmamak, hakaret etmek, umursamayarak heves kırmak gibi eylemlerde girer. Zamanla şiddetin tanımı da kendisi gibi, fiziksel zarar vermeden simgesel zarar vermeye doğru evrilmiştir.
Şiddet, bireyin düşünce, tutum ve davranışlarıyla ilişkili çok boyutlu bir olgudur. Bir bitki gibi onu besleyen faktör çoktur. Ortaya çıkışında biyolojik, sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve psikolojik unsurların her biri farklı oranlarda etkilidir. Yanlış toplumsal değerlere göre meşrulaştırılan şiddet, maruz kalan kişiye karşı büyük bir insan hakkı ihlalidir.
Şiddet, bir imdat çığlığıdır; yönünü bulamamış bir ruhun çıkış yolu olarak seçtiği. Şiddet, “ben varım” demenin bir yoludur, bunun için bir başka yol bulamamışların başvurduğu. Şiddet bir yas tutma biçimidir, kendini kaybetmiş bir ruhun kendi kaybına duyduğu. Şiddet bir öç alma biçimidir, kişinin kendi sahip olamadıklarına sahip olanlardan aldığı. Şiddet güçsüzlerin gücüdür, sonuçları kendini de başkalarını da inciten. Şiddet göz ardı edilenlerin isyanıdır. (1)
Hayatınızdaki yedek oyuncudur şiddet. Hakkın değil kuvvetin esas tutulmasıdır Merhamet eksilip pörsümeye başladığında ortaya çıkar. sahaya çıkar..İktidar gösterisi gibi görünse de, acizliğin göstergesidir. O, güçsüzlerin silahıdır. Zira güçlü olan aklını kullanır. Güç ile şiddet evlenirse çocukları canavar olur. Sadece ellerden değil, dillerden ve hallerden de dökülen şiddet , bedenlerden daha çok ruhları inciterek derin izler bırakır.
Şiddet beşer olmaktan insan olmaya geçiş yapamamış ve bu konuda sınıfta kalmış kişilerin karakteridir. Bu kişiler yeryüzünde hiçbir varlık gösteremediklerinden şiddetle ortaya çıkar ve seslerini duyurduklarına inanırlar. Şiddet ve katliamları ile varlık göstermeye çalışır ve kendilerini haklı çıkarabilmek için gerekçeler uydururlar…..Şiddet odaklı kişi ezilmiş, makul şartlarda varlık gösterememiş, insanileşememiş beşer olarak kalmış bir organizma gibidir. Zira insanlık bir mertebedir bu mertebeye ulaşabilmeniz için yüksek tahsil yapmanıza, sayılır mevkiler elde etmenize gerek yoktur. (2)
Futbolda şiddet, terör şiddeti, sağlıkta şiddet, ailede şiddet, trafikte şiddet, mafya şiddeti diye uzayıp giden ve her yerde kol gezen şiddet , bireysel ve toplumsal hayatın her yerinde hazır ve nazır olarak bulunur . Kitle iletişim araçları vasıtasıyla her yaş grubuna her şekilde servis edilir.
Her gün haber bültenlerinde ve televizyon programlarında sıkça görülüp edilgen olarak tüketilen, gazete manşetlerinde ve kitaplarda bolca okunan , hayatın acı gerçeğidir o. Ona karşı kurulan güvenlik sistemleri, alınan silahlar ve teşkil edilen polis kuvvetleri ile şiddet doğrudan veya dolaylı olarak deneyimlenir.
Medya tarafından, şiddetini artıran yağmur, şiddetli depremler , şiddetle ormanı saran yangın, evlerin altını üstüne getiren şiddetli rüzgâr haberleri gelişigüzel bilinçlere serpilir. Bu durum da şiddetin doğallaşıp yaygınlaşmasına ve kanıksanmasına yol açar. En küçük tartışma bile yumruk yumruğa kavgaya, hatta cinayete dönüşüverir. En masum spor karşılaşmaları bile bir anda şiddeti üretiverir.
Hayatındaki sorunların çözüm anahtarını şiddette görenler , rahmeti gazabını geçmiş bir rabbin, gazabı merhametini aşmış kullarıdır. Üstelik bu insanlar sözde inançlarından almış oldukları uydurma sözleri ,eylemlerine dayanak bularak şiddeti meşrulaştırırlar. ’’Dayak cennetten çıkmadır ‘’ gibi atasözü zannettikleri insanlık dışı bilgileri, öğütsel ilke diye savunurlar. Oysa ki, dayağın aklı olsaydı cennetten çıkmazdı.
Şiddet bazen değişimin bazen da eğitimin aracı olarak ortaya sürülür. Hatta bu duyguya hayvanlar da alet edilir. Horoz ,köpek, boğa ,deve ve akla gelecek her hayvan kavgaya tutuşturularak zevkle izlenir.
Şiddet, kültür seviyesi yüksek, düşük, zengin, fakir demeden her kesimde mevcuttur. Genelde güçlü güçsüze şiddet uygular. ‘’Bilinmelidir ki, şiddet hiçbir şekilde güç değildir, aynı şekilde şiddete yönelen kişiler de güçlü kişiler değillerdir. Aksine bu kişiler olayları akıl ve irade süzgecinden geçiremeyecek kadar aciz ve zayıftırlar. Zira sonuca odaklanıp sabır, affetmek, müsamaha göstermek, onarmak gibi değerlere tutunmak yerine kendilerini uçuruma sürükleyecek kararlar almaktadırlar ‘’(2)
Şiddet denen kanlı madalyonu içselleştirerek , gelecek nesillere aktarmak en büyük tehlikelerdendir. Bu nedenle Şiddetle nereye gidiyoruz ? diye sormayanlar şiddet bizi nereye getirdi? sorusunu sormak zorunda kalır.
Şiddetin toplumdan tamamen kaybolmasını beklemek elbette Polyannacı bir tutumdur. Biz sevmeye devam devam edelim. Sevgi çoğaldıkça şiddet yok olmasa da azalacaktır. Şiddetle değişen bir dünyanın, daha çok şiddetin var olduğu bir dünya olacağını aklımızdan çıkarmayalım.
- www.kucukagacpsikoloji.com/ Dr. Sevgi SEZER
- www.milligazete.com.tr / Fatma TUNCER
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.