İsrafın bireye ve topluma zararları
İsrafın bireye ve topluma zararları vardır. İsraf, birey, aile ve toplum hayatında onulmaz yaralar açar ve toplumsal bozulma ve çürümeye götürür. Bir Müslüman dünya üzerindeki maddi ve manevi imkân ve nimetleri kendisine emanet edildiği bilinciyle tüketmeli, bu nimetler üzerinde kendisinin olduğu kadar toplumun da hakkı bulunduğunu unutmamalıdır
İsraf, Allah Teâlâ’nın verdiği nimetlere saygısızlıktır. Kuluna sayısız nimetler veren Allah’a (c.c.) nankörlüktür. “...Doğrusu biz katımızdan insana bir nimet tattırırsak, ona sevinir; ama kendi yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman insan pek nankördür.” (Şurâ suresi, 48. ayet.)
İsraf hangi şekilde tezahür ederse etsin- insanın kendisine kötülük etmesidir; ölçüsüz ve bilinçsiz bir şekilde kendisini tüketmesidir. Bu, bazen sahip olduklarını ölçüsüz tüketme, bazen kul hakkı yeme (Nisâ suresi, 6. ayet.), bazen de kibre kapılma şeklinde belirir. İnsan kibirlendikçe israf etmekte, israf ettikçe de malı küçülmektedir.
İsraf, hırs, kanaatsizlik ve zillet gibi kötülüklerin de başlıca sebebidir çünkü müsrif adam; ilahi takdire ve alın teriyle elde ettiğine razı olmaz, sürekli daha fazlasını ister. Hiç şükretmez, daima şikâyet eder durur. Helal rızkını az bulur, gayri meşru olup olmadığına aldırmadan daha çok kazanmanın peşine düşer. Hatta o yolda izzet ve haysiyetini bile feda eder. Şunu belirtmek gerekir ki az ya da çok harcamak önemli değildir. Önemli olan “ne kadar” değil, “nereye” harcadığımızdır. İslam âlimlerine göre bir insan Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yol, okul, hastane ve cami gibi iyi şeyler için yapılan harcamalar israf sayılmaz fakat Allah’ın (c.c.) yasaklamış olduğu herhangi bir şeye yapılan en küçük harcama bile israf sayılır
İsraf, emanete riayet etmemektir. İnsana emanet olarak verilen malı saçıp savurmak, gerekli yerlere harcamamak, insanlar arasındaki ekonomik dengeyi bozar, kişiler arasındaki kıskançlığı artırır. Her türlü haddi (sınırı) aşmak, insanın ve onun içinde yaşadığı toplumun dengesini bozar ve onları huzursuzluğa götürür
Tasarrufun bir erdem sayıldığı XIX. yüzyılın aksine XX. yüzyılın ana meziyeti tüketimdir. Çağdaş kapitalist sistemde üretim ve tüketimi yönlendirir. Aşırı derecede masraflı ve gereksiz ambalajlama, pazarlama, reklam ve moda faaliyetleriyle tüketim sürekli olarak kamçılanır. Aşırı tüketim bir yandan doğal kaynakların israfına yol açarken öte yandan çevre kirliliğine sebep olur
İsraf kavramını sadece yiyecek-içecek, malmülk ve maddi imkânlarla alakalı olarak düşünmemek gerekir. İsrafı, maddi-manevi her türlü nimetin, yaratılış gayesine ters kullanılması ve boşu boşuna harcanması olarak değerlendirmek en doğrusudur. Dolayısıyla giyim-kuşamda, içinde oturulan binada ve evin döşenmesinde olduğu gibi, zaman ve sağlık gibi nimetlerde de israf söz konusudur. Bir insanın abdest alırken, lavaboda musluğu sonuna kadar açması nasıl israfsa sağlığını tehlikeye atması, zamanını doğru ve verimli kullanmaması aynı şekilde israftır.
Diğer taraftan kamu sektöründe de israf doğru bulunmamıştır. Milletler, ferdî israf sebebiyle olmasa bile kamu sektöründeki israf ve kötü yönetim yüzünden yoksullaşabilir. Bundan dolayı devlet gelirleri lüks kamu harcamaları, aşırı kadrolaşma veya karşılıksız yüksek ücretlerle israf edilmemelidir. Tasarruflar, müsriflerin lüks tüketim mallarına duydukları isteğin tatminine harcanır ve sermaye miktarını arttırmak için kullanılmazsa ekonomik gelişmeyi engeller. Çünkü sermaye tasarrufla artar, israf ve kötü kullanımla da azalır. Ülke gelirinin önemli bir kısmı üretken olmayan kesimlere tahsis edilirse gerçek üreticilerin geçimi zorlaşır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.