Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hicret yolculuğunu, aldığı tedbirler açısından değerlendiriniz
Peygamberimizin Hicret Esnasındaki Tedbir Ve Tevekkülü
Peygamberimiz, Mekke'den Medine'ye hicret esnasında Medine'ye giden kuzey yolunu değil; tam aksi istikamette güneye doğru ilerledi ve Sevr mağarasına sığındı. Efendimiz güney yolunda ilerlemeyi tercih etmişti; zira müşrikler kâinatın serverini öldürmek için onun peşine takılmışlardı. Peygamberimiz, tabir-i câizse, gemiyi en son terk eden bir kaptan gibi Medine'ye en son hicret edenlerden idi. Onun dışında Mekke'de o esnada birkaç zayıf, çaresiz mü'minler ve kalbinde nifak bulunan müslüman geçinenler dışında kimse kalmamıştı.
Müslümanlar Medine'ye daha önce hicret etmiştiler. Müşrikler bu fırsatı değerlendirip korumasız Peygamberimizi bir hamleyle öldürmek istiyorlardı! Ancak Efendimiz çok zeki idi. Düşmanının düşüncesini okuyup algılama ve tedbir alma konusunda eşsizdi. Bu nedenle ani bir manevrayla müşriklerin düşüncelerinin aksi bir yolu tutarak; insanlığa savaş ve mücadele ortamında taktik dersi verdi. Böylece müşrikler, Medine yolunda şaşkına dönüp, umutlarını yitirirlerken; Efendimiz, Sevr mağarasında üç gün tefekkür alemine dalmıştı. Müşrikler, kâinatın sevgilisini bulamayınca, iyice kudurdular ve vaz geçmeye de hiç niyetleri yoktu! İlk tahminleri olan Medine istikametinde Allah'ın habibini bulamayınca; onu tüm Mekke çevresinde aramaya koyuldular. Zira Medine yolunda olmadığına ve Medine'ye ulaşmadığına göre; ya çölde bir yerlerde yada Mekke çevresindeki dağlarda yada mağaralardaydı. Kana susamış İslam düşmanları İslam Peygamberini araya araya, nihayet onun saklandığı mağaranın ağzına kadar gelmişlerdi. Doğal olarak o esnada Efendimizin canını kendi canından aziz bilen Peygamberimizin hicret esnasındaki yol arkadaşı olan Hz. Ebu Bekir; müşriklerin kendilerini görmelerinden ve Peygamberimize bir zarar vermelerinden korkarak çok endişelenmişti.
Fakat Hz. Muhammed Aleyhisselâm Efendimiz, hiç sükunetini bozmamış
: لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا "Üzülme! Şüphesiz Allah bizimle beraberdir" (Tevbe: 40)
diyerek arkadaşını teskin etmişti.
İşte bu ayet, en çaresiz anlarda bile her mü'minin tekrar tekrar zikr'etmesi ve fikr'etmesi gereken bir gerçektir.
Rabbimiz, Rasûlullah'ın bu hicret serüveni üzerine Tevbe: 40'ı indirmiştir. Bu ayette Hz.Ebû Bekir'den de "arkadaşı" vasfıyla bahis geçmektedir. Bu çok büyük bir şereftir! Pek çok vesilelerle Peygamberimizin ashabından vasfen Kur'an'da bahisler vardır. Bu da gösteriyor ki; o ashabın hayatı ve ahlakı -aynen Peygamberimizin ahlakı gibi- Kur'an idi.
Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Eğer siz ona yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmişti. Hani kâfirler onu (Mekke'den) çıkardıklarında o, (Ebû Bekir'le beraber) ikinin ikincisinden ibaretti. O zaman onlar mağaradaydılar. O esnada arkadaşına: 'Tasalanma, hiç şüphesiz Allah bizimle beraberdir' diyordu. Allah ona sekînetini (huzur ve güven duygusunu) indirmiş, onu göremediğiniz ordularla desteklemiş, kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi ise; O, en yüce olandır. Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe: 40)
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.