Eğiticinin eğitilmesi “iletişim becerisi” ile başlar
Bir eğiticinin en önemli özelliği nedir diye sorsalar, “sükûnetidir” diye cevap verirdim. Zira öğrenme, ancak sükûn halinde olursa derinlik kazanır.
Yoksa “pıtır pıtır” sağa sola koşturan, nefes nefese ders anlatan, elinde tuttuğu kitaplarından biri aşağı biri yukarı sarkmış olduğunu dahi fark etmeden öğrencisinin karşısına çıkan bir eğitici, çocuğa hitap edemez.
Sadece davranışta sükûnet değil, eğitici, öğrencisine hitap ederken de “sakin” olmalı, tane tane konuşmalı, arada bir durup, anlattıklarının anlaşılıp anlaşılmadığını gözlemledikten sonra anlatımlarına devam etmelidir. Yoksa eğitimci “iletişim engelli” gibi hızlı hızlı konuşuyor, kelimeleri yutuyor, ne anlatacağını bir süre sonra kendisi de unutuyorsa, böylesi bir eğitimcinin çocuğa vereceği şey ancak “kaygıdır.”
Bir gün bana sorsalar; sıradan bir meslek sahibi ile öğretmen arasındaki en belirgin fark nedir diye; “İletişim becerisidir” derdim. “Öğretmen, hitap etmesini bilen, mesleğini, sahip olduğu iletişim becerisi ile yücelten kişidir.”
Hitap, sadece öğrencisine değil, öğrencilerinin velileri ile de konuşmasını becerebilmelidir bir eğitimci. Okulda arkadaşı ile kavga etmiş bir öğrencisini; “Sizin oğlan bugün ortalığı birbirine kattı, gidince onunla anlayacağı şekilde konuşun, tamam mı?” diye annesine şikâyet ediyorsa… Ödevini yapmamış öğrencisinin velisine telefon açıp; “Çocuğunuz bugün yine…” diye başlayan cümleler kuruyorsa… “Bizim çocuk neden düşük not aldı acaba?” diye merak eden veliyi; “Çünkü çocuğunuz hiç ders çalışmıyor da ondan” diye anne babayı çocuğa karşı kışkırtıyorsa; böylesi bir öğretmen sadece çocuğa değil o ailenin yapısına da zarar verir.
Birçok anne baba çocuğuna öğretmen tercihi yaparken, öğretmenin iletişim becerisine değil de, nasıl da “disiplinli” olduğuna bakıyor; kendi baş edemediği çocuğunun öğretmen tarafından “adam” edilmesinden hoşlanıyor. Çoğu defa okul önlerinde veliler kendi aralarında konuşurken parmak ucu ile gösterdiği öğretmen için; “Bu öğretmen çok da disiplinliymiş, bir haftada çocukları muma çeviriyormuş. Öğrenciler korka korka da olsa harıl-harıl ders çalışıyorlarmış… Çok uğraştım ama bizim çocuğu onun sınıfına aldıramadım. Sınıfına da hep torpilli öğrenciler geliyormuş…” diye konuşulan, şiddetin revaç bulduğu bir eğitim anlayışına göre benim yazdıklarım biraz lüks gelebilir belki, ama çocuk ruh sağlığını önemseyen anne babalar için bir öğretmenin çocukla iletişim becerisine sahip olması hayati derecede önemlidir.
Geçmiş zamanda bir öğretmenle öğrencinin iletişimine şahit oldum.
Çocuk; “Öğretmenim, ben…” diyor.
Öğretmen; “Sus… bir de konuşma karşımda.” diye azarlıyor.
Çocuk; “Ama öğretmenim…” diyor, öğretmen “Bak hâlâ konuşuyor. Kapa çeneni dedim sana.” diye aşağılayarak susturuyor öğrenciyi.
Canım sıkıldı…
Bir öğretmenin öğrencisini böyle aşağılamasını içime sindiremedim.
Ama asıl canımı sıkan şey, öğretmenin çocuğu aşağılayarak konuşması değil, bu konuşmanın öğretmenler odasında olması idi. Odadaki bir Allah’ın kulu, en azından bir bakış ile bir duruş ile küçük bir jest veya mimik ile de olsa rahatsızlığını göstermemesi idi…
İşte bundan dolayı; çocukla iletişim becerisi bir lüks olmaktan çıkmalı, eğiticilerin eğitilmesinin birinci başlığı haline getirilmeli.
Çocuk ile iletişim, gazetelerde haber olmalı… radyolarda program… Televizyonlarda siyasetten, ekonomiden, “dünya savaşlarından” daha öncelikli konuma yükselmeli ki; o toplum kendi geleceğini çocuk ile inşa edebilsin.
Yoksa “kapa çeneni” diyen eğiticilerin elinde çocuklar kişiliksizleşir de, kimse bu çocuk okuldan niye soğudu sorusunun cevabını bir türlü bulamaz.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.