Çocuğumda takıntı var
7 yaşında bir kız çocuğunu getirdi annesi yanıma. “3 yıldır kök söktürdü kızım bize.” diye başladı anlatmaya:
“Kızımda temizlik takıntısı var. Biraz sonra gelir yanınıza görürsünüz. Ellerini yıkaya yıkaya derisi tahriş oldu. Bir yere dokunamıyor, acı duyuyor. Dişlerini günde en az on defa fırçalıyor. Kimsenin bardağından su içmiyor. Kimsenin kaşığını kullanmıyor. Kendi kaşığını da naylon poşet içinde ayrı bir yere koyuyor. Bıktırdı artık bizi. Zorladık, olmadı, kızdık olmadı, ilaç verdik olmadı. İnadını bir türlü bıraktıramadık. Ne yapacağımızı şaşırdık kaldık.”
Bu annenin “takıntı” diye anlattığı şey, aslında “Obsesif Kompulsif Bozukluk” olarak tanımlanıyor.
Obsesyon “saplantılı düşünce”, kompulsif de “zorlantı” demek.
Yani kişinin bir düşünceye saplanıp kalması, o düşünceden bir türlü çıkamayıp anormal davranışlar yapması hâli…
Bu bozukluğa yakalanmış kişi, yaptığı davranışın “saçma” olduğunu bilse de kendini durduramaz. Örneğin, temizlik konusunda takıntısı olan kişi, elini sürekli yıkamanın kendisini yorduğunu bilir, kabul eder, ancak vazgeçemez. İçinde bir “his” onu sürekli el yıkamaya zorlar. Bu hisse direndiğinde, daralır, bunalır. Bu bunaltıdan ancak el yıkanarak sıyrılır.
Takıntı, kalıtım yolu ile aktarılmaz ancak anne babasında takıntı olan çocuklar takıntı sahibi olma riski taşırlar. Zira takıntı, ya takıntı sahibi olan bir kişiden ya da bir olumsuz düşüncede “ince ayrıntıya odaklanma” ile oluşur.
Birçok yetişkin, çocuğa, “olumlu” davranış kazandırmak için, “olumsuz ince ayrıntı” üzerinde durur. Hâlbuki olumlu davranış, çocuğu olumsuzluğa yoğunlaştırıp kaygılandırarak değil, çocuk ile “güvenli bağlanmış” yetişkinin “tesir” gücü ile doğal bir iletişim ortamında, neyi nasıl yapacağını “tarif” etmesi ile oluşur.
Çocuğun bir davranışı edinmemesi, çocuğun kusurunu değil, ebeveynin o çocuğun üzerinde tesirinin zayıflığını işaret eder. Böylesi bir zayıflığı olan yetişkin, çocuğa baskı ve zorlamaları artırmak yerine, çocuk ile bağ kurup onun üzerinde tesir gücünü artırmayı öğrenmelidir.
Nitekim bu çocuğun takıntısı da çocuğa olumlu davranış kazandırmak için olumsuz ince ayrıntıya odaklandırıldığı sırada gelişmiş. Çocuk 4 yaşındayken kreş öğretmeni temizliğin önemini resimlerle anlatmış. Dişlerin fırçalanmaması hâlinde ağız içinde bakterilerin nasıl oluştuğunu, akıllı tahtada büyütülmüş resimler eşliğinde aktarmış.
Öğretmenin gösterdiği bakteri resimleri; kıllı bacaklı, onlarca ayaklı, kafaları eğri, dişleri dudaklarından sarkmış iğrenç resimlermiş. Öğretmen, “dişlerini fırçalamayanların ağzında işte bunlar var; ığğğğ” diye tamamlamış anlatımını.
İşte bu kız çocuğu, tam da bu anlatım sırasında “obsesyon nöbeti” geçirmiş. Sanki o bakteriler kendi ağzındaymış gibi hissetmiş bir anda… Ağzını ekşitmiş, tükürmüş, eve gittiğinde de hemen dişlerini fırçalamış. Ancak ne kadar fırçalarsa fırçalasın, o kırkayak gibi bakterilerin ağzının içinden bir türlü temizlenmediğini zannetmiş… Bu his adım adım genişlemeye başlamış… Biri su içerken, sanki o kişinin ağzındaki bakteriler o bardağa yapışacak ve oradan da kendi ağzına geçecek hissine kapılmış. Bu yüzden bir başkasının bir kez kullandığı bardağı, temiz dahi olsa kullanamaz olmuş. Çocuk, artık ağzı bir bakteri deposu olarak görmeye başlamış…
Aslında bu öğretmen kötü niyetli olamaz. Çocukların duygu dünyasını zarara uğrattığının farkında olduğunu da düşünmüyorum. O, çocukları olumsuz düşüncede “ince ayrıntıya” odaklayarak olumlu davranış kazandırmanın yanlışlığını bilmiyordu belki…
Hâlbuki olumlu davranış kazandırmak, ancak çocuğa “tesir” etmekle mümkündür. Çocuğu korkutarak, ürküterek, tiksindirerek davranış kazandırmak, pedagojik olarak yanlıştır. Böylesi davranış kazanmış çocuklar duygusal zarara uğratılmış çocuklardır.
Bundandır ki çocuk eğitiminin amacı, çocuğa davranış kazandırmak değil, çocuk ruh sağlığını korumaktır. Zira doğru davranış, ancak ruh sağlığı korunmuş çocukların kârıdır...
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.