Çay mahallenin evleri ve birlikte yaşama kültürü
1984 te üniversiteyi kazanınca ayrılmıştım mahallemizden.
Her yıl yaz tatiline geldikçe yavaş yavaş değiştiğine şahit oluyordum mahallemizin.
Bu bayramda baktım ki eski evlerden iki üç tanesi kalmış koca mahallede.
Önlerinden geçerken alel üsul fotoğrafını çekmeye çalıştım arabanın içinden.Öyle ulu orta fotğraf çekmek olmaz,yanlış anlaşılır diye endişelendim.
Yaşlılığın ve ayrılığın hüznü vardı lisan-ı hallerinde. Arkadaşlarından ayrı düşmüş ve yeni yetmelerin arasında yalnızlık çeken ihtiyarlar gibiydiler. Sanki"Göçtü kervan, kaldık dağlar başında" ilahisini mırıldanıyorlardı.
Kimbilir hangi ümidle yapılmıştı bu evler. Muhakkak ki oğullar,gelinler, torunlar hesap edilmiş, birlikte huzur içinde uzun yıllar yaşayacakları, çok odalı geniş evlerin hayali ile inşa edilmişlerdi.
Ama ne yazık ki, hayal edildiği gibi bu evlerin çoğu doldurulamamış, "el kızı araya girince" evin oğlu da evden ayrılmış gitmişti.
Üst katlardaki odalar belki de hiç kullanılmamış, pencere bile takılmadan bu zamana kadar gelmişti.
Mahalle arkadaşlarım gibi benim de böyle bir evde geçmişti çocukluğum.
Evlerin mimari özellikleri ve dizaynı da çok güzeldi. Ön çephede iki kanatlı sokak kapıları vardı. Kapının orta yerinde kimisinde küçük çekiç gibi demirden, kimisinde de sarı bakırdan bilezik şeklinde veya el biçiminde zarif tokmaklar olurdu.
Kapıdan içeriye adım atıldığında evin altında geniş bir avluya girilirdi. Uzun ağaçlardan yapılan sağlam direkler üzerinde çatılıydı bu evler.
Girişin bir tarafında hayvanlar için dam,bir tarafında samanlık bulunurdu. Avlunun diğer kapısı arka bahçelere açılırdı. Bahçeye çıkmadan bir bölüm daha olurdu, burası da odunluk olarak kullanılırdı.
Avludan ahşap merdivenlerle üst katlara çıkılırdı.
Arka kapının hemen yanında bahçenin bir köşesine içinde ocağı da olan küçük bir fırın evi iliştirildi.
Hemen her bahçede bir su kuyusu olur, içme ve sulama suyu ihtiyacı buradan karşılanırdı."Terkoz" gelince bu kuyular sadece sulama amaçlı kullanılırdı.
Üst katlarda çok sayıda yüksek tavanlı,geniş ve ferah odalar olurdu.Ahşaptan yapılan tavanlar fırdolayı süslemelerle dönülürdü.
Hemen her odanın dar dikdörtgen şeklinde aşağıdan yukarı doğru itilerek açılan iki penceresi olurdu. Pencerenin iki kenarındaki kelebek kanatları bunları yukarıda tutardı.
Çoğu evlerin sokak kapısı ortada kalacak şekilde üst katlarında iki yandan çıkması olurdu. Eğer bitişik nizamda yapılmamış ise çıkmaların iki yanında da dar ve uzun pencerler yapılırdı.
Bazılarında ince çıtalardan yapılmış cumba veya yarım gölgelikler olurdu.
Hele o perdeler ne kadar şık dururdu pencerelerin üzerinde. Beyaz kumaşlar ve uçlarında baklava dilimi şeklinde örülmüş ve alt kısmı püskül şeklinde bitirilmiş perdeler.
Duvarların bir bölümünde ahşap raflar bılunur ve raflara Mushaf-Şerifler,tik-takları ile odanın sessizliğini bozan çalar saatler ve gaz lambaları konurdu.
Bu rafların altında yine ahşaptan yapılma oymalar veya nişler bulunurdu.
Her odanın bir köşesinde yerden bir adımla içine girilebileceği yükseklikte bir dolap mutlaka yapılırdı. Dolaplar gündüz yüklük, gece duşluk olarak kullanılırdı.
Dedeleri, torunları ve hatta eltileri ve görümceleri bile uzun yıllar birlikte,huzurlu şekilde içinde barındıran bu evlerin yerini ne yazık ki zamanla apartmanlar aldı. Buraları terk edip "Kata çıkmak" üstünlüğün,moderinliğin ve sosyeteleşmenin göstergesi oldu. Birlikte yaşama kültüründe uzaklaşıldı. Bu uzaklaşma aile mefhumundan da,birlikte yaşama kültüründen de uzaklaşmasına neden oldu toplumun.
Şimdi bir tarafta tespih danesi gibi dağılan aileler bir tatraftan da, beli bükülmüş yalnız yaşayan ihtiyarlar gibi yaşam mücadelesi veren evler içimize hüzün salıyor.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.