Şecaat nedir

Şecaat nedir
Şecaat nedir, Peygamberimizin cesareti ile ilgili hikayeler, kıssalar, örnekleri yazımızın devamından okuyabilirsiniz.

Şecâat; yiğitlik, bahadırlık, cesâret ve kahramanlık demektir. İnsandaki öfke kuvvetinin, tehevvür ile korkaklık arasında oluşan bir îtidâl hâlidir. Kişinin savaş, şiddet ve tehlike sırasında cesaret ve yüreklilik göstermesi, bunlardan yılmaması ve ölümü küçümsemesidir.

Şecaat, yiğitlik, kahramanlık, cesaret gibi anlamlara gelmektedir. İslam dini, Müslümanların canlarını, mallarını, namuslarını, vatanlarını ve dinlerini korumak için cesur davranmalarını ister. Örneğin; vatan savunması söz konusu olduğunda korkmadan gerekeni yapmaya çalışmak her bireyin görevidir. Allah (c.c.), Müslümanların cesaretini artıracak ayetler göndermiş ve onlara düşmanla karşılaştıklarında yardım etmiştir. Bir ayette; “Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, ‘İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun’ dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” buyurarak kâfirler karşısında cesur olmalarını sağlamıştır.

Şecâat ve necdet hasletlerinin her ikisi de Resûlullah’ta en üst derecede mevcut idi. Abdullâh bin Ömer (r.a.); “Resûlullah Efendimiz’den daha sehâvetli, daha necdetli, daha şecâatli bir kimse görmedim!” demiştir. (İbn-i Sa’d, I, 373) Nitekim İslâm’ı tebliğe başladığı zaman kendisine gösterilen sert tepkiler karşısında yılmadan, bıkmadan aynı canlılık ve heyecan ile hakîkatleri söylemeye devâm etmesi, hiç kimsenin göze alamayacağı derecede şecaat gerektiren bir tavırdı. Allah Resûlü bu yolda ölümü dahi göze almış, her şeyini o uğurda fedâ ederek yoluna devâm etmişti.

Cenâb-ı Hak Medîne’ye hicret etmesini emrettiğinde bunu duyan Kureyş müşrikleri Efendimiz’in evini kuşatmış, içeriden çıkar çıkmaz canına kıymak için kılıçlarını sıyırmışlardı. Fahr-i Kâinât Efendimiz ise hiç korku duymadan kapısını açmış, müşriklerin başlarına toprak saçmış ve Yâsîn Sûresi’nin ilk âyetlerini okuyarak aralarından çıkıp gitmişti. (İbn-i Sa’d, I, 227-228)

Medîne’ye hicretten bir müddet sonra müşriklerle savaşmaya izin verildiğinde, onun şecâatini dost düşman herkes daha yakından görmüş ve takdir etmiştir. Bu meyanda Hz. Ali (r.a.) der ki; “Biz Bedir’de Allah Resûlü’ne sığınıyorduk. O gün kendileri, düşmana en yakın duranımız, insanların en cesur ve metânetli olanı idi.” (İbn-i Hanbel, I, 86)

Onun şecaat misallerinden bir diğeri de Uhud’da yaşandı. Müşriklerden bir adam deve üzerinde meydana çıktı ve çarpışmak için er istedi. Müşrik, herkesin kendisinden çekindiğini ve geri durduğunu görünce, dileğini üç kere tekrarladı. Bunun üzerine Zübeyr bin Avvâm (r.a.) ona doğru yürüdü. Devenin üzerine sıçrayıp adamın boğazına sarıldı ve boğuşmaya başladılar. Peygamberimiz:

“Aşağı doğru, yere düşür onu!” buyurdu. Müşrik yere düştü. Zübeyr (r.a.) de üzerine çöküp onu halletti. Bunun akabinde Resûl-i Ekrem Efendimiz:

“Eğer Zübeyr çıkmasaydı, herkes geri durduğu için onun karşısına ben çıkacaktım!” buyurdu. (Halebî, II, 235)

126
7
158
20
5
7
46
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.
1 Yorum