Ölen kişinin vasiyet ve borçları
Vasiyet; bir kimsenin, malını veya malından yararlanma hakkını ölümünden sonra bir kişiye veya bir hayır kurumuna bağışlaması veya bağışlanmasını istemesi. Bir kimsenin ölümünden sonra veya yokluğunda yapılmasını istediği şey de vasiyet olarak nitelendirilir. Yapmak isteyip de yapılamayan işlerin yapılmasını ve takip edilmesini, hayatta olan kişilerden istemek de vasiyettir. Örneğin bir insan, ‟Ben öldükten sonra adıma, insanların yararlanacağı bir çeşme yaptırılsın.” diye vasiyet edebilir. Geride bıraktığı malı, bu vasiyetin yerine getirilmesine elveriyorsa ölen kişinin vasiyetinin yerine getirilmesi gerekir. Ancak bu vasiyetin dine aykırı içerikte olmaması ve yerine getirilebilir olması şarttır.
Dinimize göre ölen kişinin borcu varsa bu borcun ödenmesi de yakınları için öncelikli bir görevdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu konuya çok önem vermiştir. Bir hadisinde, ‟Müminin ruhu, ödeninceye kadar borcuna takılı kalır.”(Tirmizî, Cenâiz, 76.) buyurmuştur. Allah Resulü (s.a.v.), bir kişi öldüğü zaman cenaze namazını kılmadan önce ölen kişinin borcu olup olmadığını araştırmıştır. Borcu varsa onu ödeyecek kadar mal bırakması ya da cemaatten birinin ödemeyi üstlenmesi hâlinde cenaze namazını kıldırmıştır. ‟Allah katında yasaklanan büyük günahlardan sonra gelen en büyük günah, kişinin ödeyecek mal bırakmadan, borçlu olduğu hâlde Allah'ın huzuruna çıkmasıdır.”(Ebu Davud, Büyû, 9.) buyurmuştur.
Bir keresinde Medine’de bir Müslüman ölmüş, Peygamberimizden (s.a.v.), o kişinin cenaze namazını kıldırması istenmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.), ‟Ölen kişinin borcu var mı?” diye sormuştu. ‟Evet.” cevabını alınca ‟Peki onu ödeyecek bir mal bıraktı mı?” diye tekrar sormuştu. Yine ‟Hayır.” cevabını alınca bu kez, ‟O hâlde arkadaşınızın namazını siz kılınız.” buyurmuştu. Sahabeden Ebu Katâde (r.a.) ölen kişinin borcunu ödemeyi üstlenince Resulullah (s.a.v.), ölen kişinin cenaze namazını kıldırmıştı. (Nesâî, Cenâiz, 67.)
Dinimize göre vasiyet, meşrudur. Yani bir kimse, ölümünden sonrası için malından vasiyette bulunabilir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayette, ölen kişinin yakınlarının ne oranda miras alacağı belirtildikten sonra ‟…(Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Nisâ suresi, 11. ayet.) buyrulmaktadır. Bu ayet, mirasın paylaştırılmasının, ölen kişinin malı ile ilgili vasiyetinden sonra yapılması gerektiğini açıklamaktadır. Dünyaya gelen her insan, bir gün mutlaka ölecektir. Ölümden kaçış yoktur. Ancak ölümün kişiye nerede ve ne zaman geleceği belli değildir. Bu sebeple insan ölüme her an hazırlıklı olmalıdır. Ölmeden önce, kendisi öldükten sonra yapılmasını istediği şeyleri yazılı olarak kayıt altına almalıdır. ‟Nasıl olsa yaşım genç. Daha uzun yıllar yaşarım. Vasiyetimi yazmak için zaman var.” diye düşünmemelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir hadisinde, ‟Vasiyet edecek bir şeyi bulunan Müslüman’ın, vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir.” buyurarak bu hususun önemine dikkat çekmiştir. Kişi, ölmeden önce malının bir kısmını bir hayır kurumuna vb. yerlere vasiyet edebilir. Ancak bu vasiyete konu olan miktarın, malın üçte birini aşmaması gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu konuda ashabını uyarmıştır. Sahabeden Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a.)* hastalanmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.), hastalığı ağırlaşan Sa’d’ı (r.a.) ziyarete gelmişti. Ona, iyileşmesi için dua etti. ‟Allah’ım, Sa’d’a şifa ver. Allah’ım, Sa’d’a şifa ver. Allah’ım, Sa’d’a şifa ver.” buyurdu. Sa’d (r.a.), Resulullah’a (s.a.v.) sordu: ‟Ya Resulallah! Ben servet sahibi bir insanım. Kızımdan başka da mirasçım yok. Bu sebeple malımın tamamını vasiyet edip bağışlamak istiyorum. Ne dersiniz?” Hz. Peygamber (s.a.v.), ‟Hayır, olmaz.” cevabını verdi. Sa’d (r.a.), ‟Peki yarısını bağışlasam olur mu?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) yine ‟Hayır.” buyurdu. Bu kez Sa’d (r.a.), ‟O hâlde üçte birini vasiyet edeyim mi?” diye sordu. Allah Resulü (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: ‟Olur. Aslında üçte bir bile fazladır. Senin, vârislerini zengin bırakman, onları fakir ve insanlara el açar bir hâlde bırakmandan daha hayırlıdır.”(Buhârî, Nafakât, 1.)
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.