İman-tasdik ve iman-ikrar arasındaki ilişkiyi nasıl açıklarsınız
Bir müslüman, dinin hükümlerini inkâr etmedikçe ve kalbinde iman bulunduğu sürece ibadet yapmasa bile dinden çıkmaz, kafir olmaz, yine müslümandır. Ancak, Allah’ın emri olan ibadet görevlerini yerine getirmediği için günah işlemiş ve cezayı hak etmiş olur.
İbadetler, imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini sağlar. Ahirette cezadan kurtulmamıza ve cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur. Sade bir imanla yetinip ibadetleri terketmek imanın zayıflamasına ve giderek iman nurunun sönmesine sebep olur.
İbadet yapılmadığı takdirde, iman ışığı açıkta yanan lamba gibi korumasız kalır. Günün birinde sönebilir. İmanın yok olması, müslümanın cennetin anahtarını kaybetmesi demektir. Bu sebeple ibadetlerin, imanımızın korunmasında ve cennette sonsuz hayata kavuşmamızda çok önemli yeri vardır.
İman, Tasdik ve İkrar: İslâm ûleması, "İman yalnız kalben tasdik midir, yoksa ikrarla beraber kalbî tasdik midir suali çerçevesinde farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
İbn-i Abidin: "Hanefilerin ekserisine göre; tasdikle beraber ikrardır. Muhakkıklara göre ise yalnız tasdiktir. İkrar ise; dünya ahkâmının icrası için şarttır. hükmünü zikreder.
İmam-ı Azam Ebû Hanife (r.a.)'ya göre; gerçek iman kalbî tasdikten ibarettir. Zira dil ile ikrar ettikleri halde, kalben tasdik etmeyen münafıklar, kâfir hükmündedirler. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, kendileri iman etmiş olmadıkları halde Allah'a ve âhiret gününe inandık derler. Halbuki onlar inanıcı (insanlar) değildirler." (Bakara: 2/8) "Ey Peygamber!... Kalbleriyle inanmadıkları halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerle, (münafıklarla), yahudilerden o küfr içinde (alabildiğine) koşuşanlar seni mahzun etmesin" (Maide: 5/41) Dikkat edilirse bu ayet-i kerimelerde dilleriyle inandıklarını iddia eden, fakat kalben tasdik etmeyen kimselerin hali izah edilmiştir.
Resûl-i Ekrem (sav)'in; "İnsanlar lâ ilâhe illallah deyinceye kadar (onlarla) cihada memur oldum. Şimdi her kim "Allah'dan başka ilâh yoktur" (lâ ilâhe illallah) derse; canını ve malını benden korumuş olur. Ancak hakkı ile olursa (yani kalben tasdik ederse) ne âla!.. Aksi durumda da (sadece dille söyler, kalben inanmazsa) hesabı Allahû Teâla (cc)'ya kalmıştır." buyurduğu bilinmektedir. İmam-ı Muhammed (rh.a) bu hadisi zikrettikten sonra: "Netice olarak bir kimse malûm olan şirk itikadını (kalbî durumunu) tesbit etme imkânımız yoktur. Neyi ikrar ettiğini duyarsak, o inançta olduğuna hükmederiz" buyurmaktadır. Sonuç olarak; imanın aslî rüknü kalben tasdiktir. Dünya ahkâmının icrası açısından zarurî olan rüknü ise; dil ile ikrar etmektir. Eğer bir kimse; kalben tasdik eder, fakat bunu dili ile ikrar etmezse, hali insanlarca meçhul kalır. Tabiî dil ile ikrar için herhangi bir ehliyet ârızası (dilsiz olma veya ikrah-ı mülci altında bulunma gibi) sözkonusu olmamalıdır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.