Eski Milli Eğitim Bakanı Dinçer'den eğitim değerlendirmesi
Bugün yeni eğitim ve öğretim yılı başladı. İçinden geçmekte olduğumuz darbe süreci ve yoğun terör sebebiyle bir hayli sorunla başlayan yeni dönemin hayırlı ve başarılı olmasını dileyelim.
Bu vesile ile eğitim sistemi sorunları hakkında birkaç hususu tartışmak istiyorum.
AK Parti iktidarında eğitim alanında önemli gelişmeler kaydedildi. Genel kanının aksine, AK Parti eğitimde de en az sağlık, sosyal güvenlik ve ulaştırma alanları kadar başarılı işler yaptı.
Tıpkı bir insanın hayatında olduğu gibi, bir sektörün veya toplumun da ihtiyaçları hiyerarşik bir niteliğe sahiptir. Maslow’un teorisine göre, en öncelikli olanlar biyolojik varlığın devamını sağlayan fiziki ihtiyaçlardır. Sonra sırasıyla güvenlik, sosyal ve aidiyet ihtiyaçları gelir. Önceki ihtiyaç belirli bir oranda tatmin edilmeden sonrakiler açığa çıkmaz. Çocuklarımızın gideceği okul, gireceği derslik, okuyacağı kitap ve öğretmen yoksa kalite ve paradigma tartışması yapmak ne kadar yerinde olurdu?
Bugün tartışılan eğitimin niteliğini artırma, müfredat, paradigma ve bütüncül bir reform yapma ihtiyacı, eğitim altyapısının belirli bir oranda karşılanmasından sonra ortaya çıktı.
Eğitimde en temel ihtiyaçlar AK Parti iktidarında tamamlanabildi. Derslik ve öğretmen sayıları 2.5 kat arttı. Yıllık bütçenin en büyük payı eğitime ayrılıyor. Ülkemizin sadece 10 ilinde eğitimin altyapı sorunu var. Dengeli bir dağılım olmadığı itirazlarıyla birlikte, derslik ve öğretmen başına öğrenci sayısı uluslararası ortalamayı yakaladı.
EĞİTİMİN YAPISAL SORUNLARI
Ama eğitim sorunu bunlardan ibaret değil. Daha köklü ve yapısal sorunlarımız var.
PISA ve TIMSS sınavlarında son sıralardayız. Eğitim, nitelikli insan gücü ve insani gelişmişlik endekslerinde oldukça gerilerdeyiz. Daha önemlisi yenilik yapamıyoruz, ABD veya Japonya’daki bir uzmanın aldığı yıllık patent sayısı ulusal patent sayımızdan fazla. Tam zamanlı Ar-Ge uzmanımız göreli olarak çok az.
Hepsinden önemlisi, otoriter bir kültür içinde bağımlı olarak yetişen çocuklarımız kendisine tanınan alanın dışına çıkmakta zorlanıyor. Analiz yapma, sorun teşhisi ve problem çözme yetenekleri zayıf.
Özgür, özgün ve hakkı teslim eden bir nesil yetiştirmek istiyorsak eğitime eğitim alanında köklü ve bütüncül bir reform zorunluluğu var.
MÜFREDATI DEĞİŞTİRMEK NEYİ DEĞİŞTİRİR?
Bakanlık geçen aylarda müfredat değişikliği yapacağını duyurmuştu. Bu değişiklik için müfredatın ağır olduğu ve dolayısıyla ders saatlerinin çokluğu gerekçe gösterildi.
Müfredatın ağırlığı konusu çok doğru bir tespit. OECD ülkelerinin ortalamasına göre, çocuklarımız ilköğretimde matematik dersini 198 saat daha eksik alıyor ama ders içeriği mesela Singapur’unkinden iki kat fazla. Böyle olunca hem konular tam kavranılmadan geçiyor hem de emeklerin büyük bölümü boşa harcanıyor. Kısaca suyu bardağa kovayla boşaltmış gibi oluyoruz.
Ancak ders saatlerinin çokluğu meselesi bana hiç haklı bir gerekçe gibi gelmedi. Çünkü ilk 8 yıllık eğitimde, yine OECD ülkelerinin ortalamasına göre çocuklarımız 680 saat (ders saati değil) eksik öğrenim görüyor. Burada ortalamadan bahsediyorum, yoksa bazı eğitimciler(!) bizden daha az süre öğrenim gören ülkelerden bahsedebilir.
Yazının devamı için tıklayınız
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.