Eğitim bireyi ya sersemleştirir, ya özgürleştirir
“Killi şist” nedir, hiç duydunuz mu? Yabancı dilde değil, yazım yanlışı da yok; “killi şist” işte… Bilemediniz mi…
Peki, “Kuvarist” nedir biliyor musunuz? Hani “Sedimanter” grupta yer alan kuvaristler..
Onu da mı bilemediniz?
Peki ya, metamorfik kayalardan olan “mikaşist” bir şey anlatıyor mu size?
Bu da mı tanıdık gelmedi?
Tanıdık gelmemesi normal, üzülmeyin. Zira bunlar, güncel yaşamda karşılığı olmayan, belki bu yazıdan başka bir yerde de bir kez daha karşılaşmayacağınız “taş isimleri.” Evet, bunlar telaffuz etmesi zor, birer taş isimleri. Nereden çıktı derseniz bu taş isimlerinin, söyleyeyim; bu taş isimleri ülkemiz çocuklarına coğrafya dersinde öğretilmeye çalışılan konulardan biri.
Ben bir uzman olarak, 14-15 yaşındaki bir çocuğa hayatında hiç karşılaşmayacağı taş isimlerini öğretmenin onun eğitim yaşamına nasıl bir katkı sağlayacağını henüz anlayabilmiş değilim.
Üzülerek söylemek gerekirse, bu eğitim anlayışı ile de ne bilimde, ne de sanatta ilerleyebiliriz. Zira hem sanatçı hem de bilim insanı olacak özelliklerdeki çocuklara taş isimleri öğretmeye kalkarsanız ve “Çocuğunuz öğrenemiyor” diye bir de ebeveynine baskı kurarsanız, çocuklar hem kişiliğini hem de yeteneğini kaybeder.
Ülkemizin hâli işte bu…
Eğitim sistemimizde köklü bir yapılanma gerçekleştiremezsek, kendi çocuklarımızı eğitim ile sersemleştirmeye devam edeceğiz.
Bir de edebiyat konularına bakalım isterseniz… Bakalım lise 2’nci sınıf çocukları edebiyatı neden sevmez, görelim.
Mesela, “sagu” hakkında konuşalım biraz.
Nedir sagu?
Sagu’yu şöyle tarif edeyim size. Eski Türklerde önemli bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze törenine “yuğ töreni” denirdi. İşte bu törenlerde söylenen şiirlere de “sagu” adı verilmiştir. Sagular da “koşuklar” gibi “kopuz” eşliğinde söylenmiştir.
Anladınız mı meselenin önemini şimdi!
Neymiş; “Sagular, koşuklar gibi kopuz ile söylenirmiş.”
Kime öğretiyoruz bunu; 15 yaşında bir çocuğa.
Daha kendi mahallesinden kalkıp, başka bir mahalleye, araba çarpmadan gidebilecek ve kaybolmadan da geri gelebilecek beceriye sahip olmayan çocuğa “sagu” öğretmeye çalışırsan, tabii ki dünya sıralamasında sondan dördüncü olursun.
Alın elinize çocukların kitaplarını, bir göz atın içindeki bilgilere. Bir yandan dilinizin dahi dönmekte zorluk çektiği “Killi şist”i okuyun, diğer yandan çocuğunuzun gözlerine bakın. Böylesi anlamsız konularda ödev yapmak için kendini nasıl da zorladığını düşünün. Dersini yapmıyor diye kendi kendini yediğinizi… Ödevini yapmadı diye öğretmene karşı mahcup olduğunuzu…
Ben pedagog olmadan önce, başımıza neler gelmiş bilmiyordum.
Ama şimdi biliyorum. Görüyorum ki kendi çocuklarımızı eğitim yolu ile sersemleştiriyoruz.
Ülkemiz eğitim sisteminin özeti bu…
Dünyanın değişik ülkelerini geziyorum, eğitim sistemlerini inceliyorum, çocukları gözlemliyorum, hiçbir ülke kendi çocuklarına böyle davranmıyor. Eğitime bu kadar önem verdiği halde, eğitimi bu kadar eline yüzüne bulaştırmıyor.
Size tavsiyem; eğer çocuğunuza bir iyilik yapacaksanız, ya oturun onunla birlikte ders çalışın, ödevine yardım edin. Killi şist’i siz de öğrenin, saguları, yuğ törenlerini ezberleyin. Ya da, boş verin, ödevler yüzünden çocuğunuzla çatışmayı, gönlünü kırmayı. Bırakın öğrendiği kadarını öğrensin, öğrenemediği şeyler zaten ona çok bir kayıp yaşatmayacak güncel yaşamında.
Yeter ki, sınav zamanlarında sınavlarına hazırlansın yeter...
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.