Doktor genç kız, doktor nişanlısından ayrılma sebebini şöyle anlattı: “Beni doktor olduğum için tercih etti; fakat benden beklentisi hem mesleğimi yapıp hem de bir ev hanımı gibi olmamdı. Bana hiç bir zaman evimize bir yardımcı almayacağımızı çünkü annesinin bugüne kadar evlerine hiç yardımcı almadığını bütün işi annesinin yaptığını kendisinin de eve yardımcı alırsa bunun annesini inciteceğini söylemiş. Annesi her sabah kapıda oğlunun ayakkabılarını çevirir ve onu dua ile uğurlarmış, eşinden de böyle hizmet beklermiş.”
Genç kız da bütün bu beklentileri karşılayamayacağını anlayınca ayrılmış.
Doktor beyin hanımı da kendi ile aynı mesleği yapacak fakat akşam eve gelince o yorgunum diye ayağını uzatıp yatacak karısı da; yemek, bulaşık, çamaşır, ütü, temizlik gibi evin bütün ihtiyaçlarını yapacak ve ayrıca bütün akşam onun etrafında pervane olacak.
Şimdi bu doktor bey, tıp fakültesini başarılı bir şekilde bitirdiğine göre zekasından bir şüphemiz yok fakat belli ki aklı yeterince gelişmemiş. Ev hanımı annenle, akşama kadar dışarıda çalışan bir kadını nasıl kıyaslayabilirsin! İnsan hiç düşünmez mi bu kadın robot mu, akşama kadar dışarıda çalışacak fakat evde de bir ev hanımı gibi her şeye yetişip hiç bir işi aksatmayacak. Git fabrikaya robot siparişi ver! Ev işlerinde düzen istiyorsan bir ev hanımı ile evlen. İnsan bu kadar aklını kullanabilmeli.
Çalışan hanım istiyorsan da ihtiyaç olduğunda yardımcı tutacaksın, yardım edeceksin ve aksayan işleri görmezden geleceksin. Nasıl onun kazancı evin geçimine destek oluyorsa sen de onun işlerine destek olacaksın.
Maalesef ki çok zeki insanlar çok da akıllı olmayabiliyorlar. Akıl düşünme kabiliyetidir. Çocukken düşünme yeteneği geliştirilmeyen kişiler, aklını yeterince kullanmayı öğrenemiyorlar. Doğruyu ve yanlışı ayırt etmek, insanları ve olayları değerlendirip analiz etmek ve ona göre davranabilmek ancak akıl ile mümkündür.
Mesela; akıllı insan kıyas yapmaz. Her durumu kendi gerçekliği içinde değerlendirir. Baştaki misalden hareketle, çalışan hanımı, ev hanımı ile kıyaslamak yanlış; fakat çalışan hanımla kıyaslamak da yanlış. Hem çalışıp hem de bir ev hanımı gibi her işini yapan hanımlar da var. Onlara bakıp “benim hanım da yapsın” demek çok mantıksız. Zira herkesin taşıyabileceği yük farklıdır. Bekarken ev işi yapmaya alışmış bir hanım, bütün işlerin rahatça üstesinden gelebilecekken, sadece ders çalışmış ya da ailesinin maddi imkanı iyi olduğu için evlerine sürekli yardımcı almaya alışmış birinin ev işlerinde zorlanmamasını beklemek ahmaklık olur.
Yüksek zeka, kişinin mutluluğunun önünde en büyük engel olabiliyor. Kişi zekayı ve başarıyı kendinden bilirse, Allah’ın ikramı olduğunu gözden kaçırırsa kibre düşer. Kibir ise aklın önünde en büyük engeldir. Kişi kibirlendiğinde doğru düşünme yeteneğini kaybeder.
Muhammed İbni Hüseyin: “Az ya da çok insanın kalbine kibir girdiğinde o miktar da aklından noksanlaşır.” demiş.
Kibir, kişiyi bencilleştirir; bencillik de zalimleştirir. Kendini çok değerli gören, başkalarını değersiz görmeye başlar, bu da adalet terazisini bozar.
Hz. Peygamber: “Bir kimse kibirlene kibirlene sonunda zâlimler gürûhuna kaydedilir. Böylece zalimlere verilen ceza ona da verilir.” buyuruyor. Rabbim korusun.
Maalesef günümüz eğitim sistemi zekayı putlaştırıyor. Okulda başarı tamamen not odaklı. Ne kadar bilirsen, ne kadar çok test çözersen, ne kadar başkalarını geride bırakırsan o kadar başarılı sayılıyorsun. Çocukların gençlerin düşünme yetenekleri hiç geliştirilmiyor. Okul başarısı düşük olan kendini aptal sanıyor; çünkü öyle zannettiriliyor. Oysa öğrencinin zihin başarısı düşük olabilir; fakat merhametli, insanlığı yüksek, akıllı biri olabilir.
Zekaya tapan bir sistemde, kibri köpürtülen ve bireysellik gazı ile benliği putlaştırılan insanların evlilik gibi bencillikten arınarak yürütülebilecek bir sistemi başarı ile götürmelerini beklemek zaten safdillik olur.
Ki dini eğitimler bile, maalesef sadece zihin odaklı ve ezber üzerine. Aklı geliştirme üzerine bir eğitim yok, bilgi yükü var. Bir Kur’an Kursu hocası hanım ile kocası, boşanma aşamasında bana danışmışlardı. Kocanın dini eğitimi yoktu, sadece ibadetlerini yapacak kadar dini bilgi sahibi idi. Erkek aralarındaki problemi şöyle özetlemişti: “Beni cahilsin diye hor görüyor, kendi ilim sahibi olduğunu söylüyor da şeytan da ilim sahibi idi fakat ona bir faydası olmamıştı.” Erkek karısından daha az bilgi sahibi olmasına rağmen, aklını karısından daha iyi kullanıyordu. Ayrıca adam onu ilim sahibiyim diye kandırmamıştı. Her ne olursa olsun evlilik öncesi kabul ettiğin şeyi, sonradan başa kakmak çok ayıp zaten.
Evlilikte mutluluk için, yüksek zekaya değil (normal hayatını sürdürecek kadar zeka yeterlidir) akla ihtiyaç vardır. Kendi hatalarını görmek, eşini tanımak, onun istek ve beklentilerini göz önünde tutmak, değer verdiğini göstermek, yaşanan tatsızlıklar üzerine düşünüp analiz yapıp kim neye çok sinirlendi bunun sebebini bulup aynı hataları yenilememek, hataları telefi etmeye çalışmak, eşini mutlu edecek şeyleri düşünüp yapmak…
Evlilik hayatında zeka ve tahsil eşe bir övünç sebebi olmamalı. Bir hanım “Eşim bana sürekli “Ben Boğaziçi Üniversitesini bitirdim’ deyip hava atmaya çalışıyor, bu beni çok sinirlendiriyor.” demişti. Kocasının hangi üniversiteyi bitirdiği değil, ne kadar iyi koca olduğu önemli kadın için.
Karı-kocanın zeka, bilgi ya da tahsil yarıştırması evlilik hayatını ciddi olarak zedeliyor. Evlilik bir yarışa, birbirini susturma ve kazanma savaşına dönüyor. Bilgi arttıkça geçinmek zorlaşıyor. Bakıyorsan yüksek tahsil yapmamış olanlar, birbiri ile daha iyi geçiniyor.
devamı için;
http://www.gazetevahdet.com/zeka-akil-ve-mutluluk-baglantisi-3254yy.htm