Zarûrât sözlükte “zarar vermek; mecbur etmek, gerekli kılmak” anlamındaki żarr kökünden türeyen ve “çaresizlik; ihtiyaç, gereklilik” anlamına gelen zarûretin çoğul şeklidir
Din açısından bir şeye inanmanın zorunlu olması için onun hem sübûtunun hem delâletinin kesin, yani Kur'ân-ı Kerîm veya mütevâtir sünnetle sabit olması gerekir. Bu niteliği taşıyan her türlü bilginin kabul edilmesi gerekir. Amelî ve ahlâkî hükümlerin sübût ve delâlet açısından zarûrât-ı dîniyye kapsamına alınması onların bilfiil eda edilmesi değil benimsenmesi anlamına gelir. Bu hükümlere iman ettiği halde edasında kusurları bulunan kişi yine müslüman sayılır.
İmâm-ı Rabbânî zarûrât-ı dîniyyeyi üç gruba ayırmıştır.
- Tevhid, nübüvvet ve meâd gibi inanılması zorunlu olan esaslar.
- Namaz, zekât, oruç, hac gibi farziyeti kesin olan ibadetler.
- Zina, içki, kumar gibi haramlığı sabit olan hususlar (Mektûbât, III, 22). Burada söz konusu edilen şey amelî ve ahlâkî hükümleri ifa etmek olmayıp onların İslâm dininin birer hükmü olduğuna inanmaktır.
Güncel meselelere getirilen çözüm önerileri, “zarûrât-ı diniye” adı verilen İslam dininin kesin hükümlerine aykırı olmamalıdır. Zarûrât-ı diniye, dine ait olup bilinmesi ve inanılması gereken esaslar anlamına gelir. İslam âlimlerinin ittifakla kabul ettikleri iman esasları, namaz, oruç, zekât ve hac gibi kesin olarak emredilen ibadetler ve haramlığı sabit olan hususlar zarûrât-ı diniye kapsamına girer. Bu nedenle, güncel meselelerde karşılaşılan sorunların çözüm önerileri İslam dininin kesin hükümlerine aykırı olmamalıdır.