Yolunacak Kaz Deyiminin Anlamı:
Kolay kandıra bilir durumdaki kişi.
Yolunacak Kaz Deyiminin Hikayesi:
Zamanında İkinci Mahmut kılık değiştirip yanına iki adammı da alarak halkın arasına karışmış. Sirkeci’ye gelip oradan bir sandala binip karşıya geçmek istemişler. Şanslarına görmüş geçirmiş, ihtiyar bir kayıkçıya denk gelmişler. Kayıkçı da ne kayıkçıymış ama! Yıllarca halkm her kesiminden insan taşımaktan insan sarrafı olmuş. Bir bakışta kimin ne olduğunu anlarmış. Tabii görür görmez kayığma binenlerin kim olduğunu da anlamış ama renk vermemiş. Asılmış küreklere. Kıyıdan biraz uzaklaşınca Sultan “Baba, otuz iki ile aran nasıl?” diye sormuş. İhtiyar kayıkçı hiç düşünmeden cevap vermiş: “Otuz ikiyi otuza vuruyorum, on beşi açıkta kalıyor.” Sultan başmı sallamış. Sultanın yanındakiler hiçbir şey anlamamış ama soramamışlar da tabii.
Deryada biraz daha yol aldıktan sonra sultan yeniden kayıkçıya laf atmış: “Son zamanlarda şehirde hırsızlar artmış. Senin evine de giren var mı?” Kayıkçı yine tereddüt etmeden cevap vermiş: “İki ay önce biri girdi. Son günlerde de biri dadandı ya, bakalım sonu ne olur.” Padişah yine başını sallamış. Adamları şaşkın şaşkın bakmaya devam etmişler. Nihayet yol bitip kayık iskeleye yanaşmaya çalışırken padişah son kez sormuş: “Baba, sana iki besili kaz göndersem, yolabilir misin?” İhtiyar kayıkçı gülmüş. “Ne demek efendi, ruhları duymadan cascavlak ederim.” Padişah da gülerek kayıkçının ücretini vermiş, yanındaki iki adamla birlikte kayıktan inmiş. Padişahın adamları kayıkçıyla sultan arasında geçen konuşmadan hiçbir şey anlamamışlar. Ama çok da merak etmişler doğrusu. Tabii koskoca padişaha soracak değiller muhabbetin aslını. İlk fırsatta padişahın yanından ayrılıp ikisi birden kayıkçılar kahvesinde bulmuşlar ihtiyarı.
İhtiyar kayıkçı kahvenin en dibindeki masaya oturmuş, penceren dışarı dalmış gitmiş. Hemen selam verip yanma oturmuşlar. Kayıkçı adamların geldiğini görünce bıyık altından gülmüş. Adamlar sözü uzatmadan hemen sormuşlar. ihtiyara: “Baba, bizi hatırladın mı? Dün karşıya geçirmiştin bizi. Yanımızda biri daha vardı.” “Hatırlamaz olur muyum?” demiş ihtiyar. Adamlar biraz rahatlamış. “Bak, dün o yanımızdaki kimdi biliyor musun? Padişahımız hazretleriydi. Biz onun en yakm adamlarıyız.” İhtiyar telaşlanır gibi yapmış. “Yoksa efendimize karşı bir kusurumuz mu oldu evlat?” “Yok yok” demiş adamlar. “Sadece konuştuklarınızı merak ettik. Efendimize de soramadık tabii. Çatlayacağız meraktan. Bize de der misin, ne konuştunuz?”
İhtiyar ciddileşmiş. “Siz mahrem şeyler mi öğrenmek istiyorsunuz?” Bu sefer de adamlar telaşlanmışlar. “Yok baba, hâşâ, o ne demek? Lâkin merak ettik de…” İhtiyar hiç oralı olmayınca biri kesesinin ağzmı açmış. Bir altın çıkarıp kayıkçının avcuna sıkıştırmış. Keseyle birlikte ihtiyarm “Sultanımız otuz iki ile nicesin?” buyurdular. Yani demek istediler ki geçimin nasıldır? Ben de ağzımda otuz iki dişim var. Onu bir aya göre ayarlıyorum. Ay otuz çekiyor, ben ise yalnızca on beş gün iş bulabiliyorum” dedim.
“Heeee” demiş adamlar. “Eee başka ne dedin?” İhtiyar yine susmuş. Adamlar niye sustuğunu anlamış. Hemen bir altm daha sıkıştırmışlar. İhtiyar yine konuşmaya başlamış. “Sultanımız buyurdu ki, ‘Son aylarda hırsızlar çoğaldı. Sana gelen oldu mu?’ Yani insanın yemeğine ortak olan kaşık hırsızlarını kast ederek, ‘Son günlerde evlenmeler arttı. Senin çocuklarından da evlenen oldu mu?’ diye sordu. Ben de ona ‘Evet evime bir hırsız girdi, yani oğlumun biri evlendi. Diğeri için de Allah kerim’ dedim” demiş. “Kaşık hırsızı dediği gelinlerdi.” Adamlar gülmüş. “Vay be aslında ne kadar basit bir şeymiş. Ee başka ne dedi?” diye sormuşlar.
Kayıkçı yine susmuş. Neden sustuğunu anladığı için adamlar söylenerek kesedeki son altını da çıkarıp adamın eline tutuşturmuşlar. Kayıkçı gülerek anlatmaya devam etmiş. “Padişah efendimiz buyurdular ki, ‘Sana yolman için iki besili kaz göndereyim mi?’ Allah ömrünüzü artırsın, işte sizleri
İşte böyle, saf, kolay kandırılan, oyuna çabuk gelen kişiler için kullanılır bu deyim.