Güzel ya da çirkin, her yiğit bir lakapla anılır. Yiğit kişi, çirkin de olsa lakabından dolayı alınmaz. Çirkin bir lakabın adını, ününü lekelemeyeceğini düşünür. Çünkü önemli olan kendisinin iyi adıdır; ünüdür.
Her yiğit, güzel de olsa çirkin de olsa bir lakapla anılır. Yiğit kişi lakabı çirkinse alınmaz. Çünkü bu lakap ona yaptığı işler ve hünerlerden dolayı halk tarafından verilmiştir. Onun için önemli olan kendisinin iyi adı ve ünüdür.
Kişinin lakabı onun karakterini yansıtır. Kişinin nasıl anıldığı bazen onun isminden bile önemlidir.
Yiğit lakabıyla anılır atasözünün Hikayesi:
Vaktiyle bir pehlivan varmış. O kadar cüsseli, o kadar güçlüymüş ki insan azmanı gibi bir şeymiş. Mindere çıktı mı ne kolu bükülürmüş, ne budu. Demir bilekli, dişli tırnaklı bir adammış. İri olduğu kadar da kaba olduğundan halk arasında Ayıboğan’a çıkmış adı. Ayıboğan, kısa sürede memleketinde yenilmedik pehlivan bırakmamış. Civar köylerde, şehirlerde bile karşısına çıkacak kimse kalmamış. O da soluğu Kırkpınar’da almış. Memleketin bütün gözde pehlivanları er meydanına çıkmak için buradaymış.
Ayıboğan’ın vaktiyle Edirne’ye gelin gitmiş bir ablası varmış. Kendisinin aksine çok çıtı pıtı, nazik mi nazik bir hanımmış. Ablası kardeşinin geleceğini duyunca heyecanlanmış. Soluğu güreş müsabakalarının yapılacağı panayırda almış. Yağlanıp güreşe hazırlanan pehlivanların arasında dolanmış, dolanmış, ama bir türlü kardeşine rastlayamamış. Onu öyle şaşkın şaşkın gezinirken gören biri yanma yaklaşmış. “Hayrola bacım, birini mi arıyorsun?” diye sormuş.
“Evet,” demiş kadın. “Kardeşim mindere çıkacaktı. Ona bakınıyorum.” “Nedir kardeşinin adı?” diye sormuş adam. Kadın şimdi nasıl desin, “Kardeşimin adı Ayıboğan” diye? “Nuri” demiş. Adam şaşırmış. “Nuri diye bir pehlivan yok ki burada bacım” demiş. Bu sefer de kadın şaşırmış. “Emin misiniz? Geldi diye duydum. Nevşehir’den Hacımıstaa Efendilerden Sülüma”nın oğlu Nuri” demiş biraz daha açık konuşmak için. Adam yine şaşkın şaşkın bakmış. “Yok be bacım. Kaç gündür pehlivanlarla yatıp kalkıyorum. Hiç öyle bir isim duymadım.” Kadın bakmış ki başka çaresi yok, utanıp sıkılarak “Şey afedersiniz, ‘Ayıboğan’ da derler kardeşime” demiş. Adam bir kahkaha atmış. “Hah şöyle desene bacım!” demiş. “Ayıboğan burada. Hacımıstaa Efendilerden Sülümanın oğlu Nuri’yi kim bilsin? Yiğit namıyla anılır. Sen hele bekle, ben bulup sana göndereyim kardeşini.”
İşte böyle, ister Eşekkesen olsun, ister Danabüken, bir insan namıyla ün yaptı mı, artık o namla anılır.