Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız; bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını ve menbalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini, orada yedir.
Bizi zeval ve teb’id ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu mutî raiyyetini başıboş bırakıp idam etme. Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselamın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddi ve manevi rızkımıza bereket ihsan et. Ya Rab! Kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Amin.”
“Bir yemek yediğin ve bir içecek içtiğin zaman:
بِسْمِ اللّٰهِ وَبِاللّٰهِ الَّذِى لَا يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فِى الْاَرْضِ وَلَا فِى السَّمَاءِ يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ
«Allah’ın ismiyle ve Allah ile. O ki, ism-i Celâl’i sayesinde ne yerde, ne de gökte hiç bir şey zarar veremez. Ya Hayy, ya Kayyûm!» dersen, o yediğin yahud içtiğinden sana hiç bir hastalık gelmez. İçinde zehir bile olsa.” (Ali el-Müttakî, XV, 249/40799)
Ebû Ümâme -radıyallahu anh-’den mervîdir ki: Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz yemekten sonra şöylece duâ etmişlerdir:
“Yâ Rabb! Sana, pek çok ve riya gibi şeylerden uzak ve yümn ü bereketi bulunan, nezd-i ulûhiyyetinde makbul olup merdûd olmayacak derece-i kemâl-i ihlâs üzere ve hiç bir sûrette kâfi görmiyeceğimiz ve dâima yapmaya devam edeceğimiz ve hiç bir surette bırakmıyacağımız ve kendisinden hiç bir vakit istiğna göstermiyeceğimiz bir hamd ile sana hamdederiz. Sen bizim Rabbimizsin; yani nîmetin her türlüsü ile bizi besleyen, yaşatansın.” (Buhârî, Et’ime, 54)