Yalan, insan fıtratının değil; korkunun, kaygının ürünüdür. İnsanın özünde yalan söylemek yoktur. Buna göre hiçbir çocuğun yalan söylemeyeceğini varsayabiliriz.
Bir psikolog yetişkine baktığında, yetişkinin yalan söylüyor olmasını kişilik bozukluğu olarak algılayabilir. Ancak pedagojik olarak bakıldığında; ergenlik öncesinde yalan söylemek zorunda bırakılan çocuk kendini yetişkin baskısından korumaya çalışan, onurlu bir çocuktur. Ve (7 yaşından sonraki dönemde) bir çocuk yalana başvuruyorsa, altında yatan pek çok sebep vardır:
Çocuğun benliği üzerinde birtakım baskılar varsa, çocuk yalan söyler
Kişiliğine bir saldırı olduğunu düşünen çocuk, yalan söyler.
Duygularının tahrip edileceğinden endişe eden çocuk, yalan söyler.
Hesap verilmesi lazım gelen bir şey olduğunu hisseden çocukta kaygı oluşur. Bu kaygı, çocuğu yalana götürür.
Çocuk çoğu defa, sevgiyi kaybedecek olma ihtimaline karşı yalan söyler.
“Aslan oğlum/kızım sınavda en yükseğini alır” tarzındaki suni ve negatif tetiklemelerle motive edilen çocuk, ailesinin gözündeki değerini düşürmemek adına, başarısızlıklarını gizlemek için yalan söyler.
Çocuk, babasının kaşlarını çattırmamak, kendisini terslettirmemek ve anne-babasını mutsuz etmemek için yalan söylemeye yönelir.
Üstüne gidilen, “Hani, nerede, bulurum yalanını” denilerek, yalanı deşelenen çocuk, zarara uğramamak için yalan söyler.
Psikolojik ve fiziksel şiddet gören, ceza alan çocuk yalan söyler.
Çocuk gerektiğinden fazla ilgi ve alâka altında ise; anne-baba çocuğunun gözüne bakarak her şeyi ona göre ayarlamaya çalışıyor ve çocuğa yaşama hakkı vermiyorsa, sevgi ve şefkatte neredeyse tapınacak vaziyete geldiyse, o çocuk da yalan söyler…
Anne-baba çocuğunun yalanını yakalar, “Neden yalan söylüyorsun?” diye ceza verirse, çocuk, bir dahaki sefere yakalanmamak için ‘daha akıllı yalan söylemek’ zorunda hisseder kendisini ve plan yapar, kurnazca yalanlara başvurmak için fırsat kollar. Yani, yalanı yakalanmak üzere peşinden gidilen çocuk, yalan söylemekte ustalık kazanır. Zaten çocuk yalanın ne kadar çok işe yaradığını bir kere keşfederse, o takdirde yalandan vazgeçmesi çok zor olur. Yalan öyle bir girdaptır ki, o girdabın içerisine girildiği zaman bir daha çıkılması çok zordur. Çünkü yalan ile birçok konunun çözüldüğü hissine kapılırsa çocuk… Yalan artık onun gelecek yaşantısında bir ihtiyaç halini alabilir. Ve böylesi bir konumdaki çocuk, çok defa yalana öyle alışır ki, söylediği yalana bazen unutarak kendi bile inanır.
Yalan söyleyen çocuğun bizzat kendisine ve yalan davranışına odaklanmak yerine, yalan söylemesine neden olan ‘kaygı-baskı’nın ne olduğunu bulmaya çalışmak gerekir. Anne-babanın bu noktadaki görevi, “Bu çocuk kendi üzerinde nasıl bir baskı hissediyor da şu anda yalana başvuruyor? Ben ne yaptım acaba?” diyebilmektir. Zira yapılan baskı ve kaygı ortadan kaldırıldığında, yalan söyleme eğiliminin de ortadan kalkacağı görülecektir.
Bir çocuğun her koşulda doğruyu söyleyebilmesinin anahtarı ‘güven’dir. Çocuk her ne olursa olsun, anne-babası tarafından zarara uğramayacağını biliyorsa, anne-babasına sonsuz ‘güven’ duygusu devam ediyorsa, o çocuğun yalan söylemesi ihtimal dâhilinde değildir!