Eğitim hakkından yararlanma, insan olmanın bir gereğidir. Buna rağmen, ülkemizde okullaşma oranları istenen oranda değildir. Bedensel cezalandırma yasağı, insan haklarından bağımsız düşünülemez. Ancak, öğrencilere yönelik sözlü ve fiili şiddetin devam ettiği bilinen gerçektir.
Eğitimde ayrımcılığın, insan hakları eğitiminde yeri olmamasına rağmen sorunlarımız bulunuyor. Ders kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine vurgu yapan öğeler bulunuyor. Yine Millî Eğitimin her kademesinde atamalarda nepotizm görülüyor. Oysa atamalarda liyakat önemli değil mi?
Yine ders kitaplarının hazırlanması, belli başlı yandaş yayınevlerine veriliyor. Bu durum da eğitimde ayrımcılığı vurgulamaktadır.
Diğer taraftan, çeşitli tartışmalara rağmen mecliste geçirilen 4+4+4 eğitim yasası sonuçlarını vermeye başladı. 235 bin öğrencinin okulu terk ettiği belirtilmektedir. Yine çocuk gelinler artıyor. Bu kızlarımızın yaşadığı travmaların hesabını kim verecek?
Siyasette sağlıklı seçme ve seçilme yaşantıları insan hakları eğitimi çerçevesinde ele alınması gerekiyor. Aslında bu konu siyasal toplumsallaşma ile ilgili bir konudur.
Ancak, halen oyunu kullanırken iradesini kullanmayıp başka/başkalarına ipotek eden var. Yine seçilenler ülkenin gerektirdiği sorunların çözümünde yetersiz kalabilmektedir.
Yine, okullarda temizlik, fotokopi vb. 46 kalemde katkı adı altında velilerden ücret alınıyor. Bununla hangi insan hakları eğitiminden bahsedilebilir?
Diğer taraftan, okulların özelleştirilmesiyle parası olanların okumaya devam etmesi, olmayanların ise okumaya devam edememesi ne ile açıklanabilir?
Sonuç olarak; okullaşma oranının halen düşük düzeyde olduğu, şiddetin okullarda kol gezmesi, ayrımcılığın sürdüğü, okullarda özelleştirilmenin hız kazanması, olumsuz siyasal toplumsallaşma, okulların bir ticari işletme gibi düşünülmesi, Türkiye’de insan hakları eğitiminde sorunlarımızın olduğu her duyarlı yurttaşın temel sorumluluğu olmalıdır.
Emekli Akademisyen