TELEVİZYON, İNTERNET VE BAŞARI
“On dakika televizyon izleyecektim. İnternete girecektim, sonra ders çalışacaktım.” dediniz ama yine olmadı. Televizyon ve internetin karşısında zamanın nasıl geçtiğini anlayamadınız. Televizyon ya da internetin başından kalktığınızda ise çalışmak için artık çok geçti. Sonuç olarak çok pişmansınız. Peki, bu pişmanlığı hangi sıklıkla yaşıyorsunuz? Daha doğrusu televizyon veya internet size ne kadar hükmediyor? Eğer başarıya ulaşmak istiyorsanız, bunların güdümünden çıkmanız gerekiyor.
Unutmayın! Televizyon ve başarı bir arada olamayacak ikilidir.
Öğrenciler, televizyondaki diziler ve yarışmalardan ve internetten vazgeçemeyeceklerini düşünürler. Bunu ispatlayan en iyi örnek, konuyla ilgili olarak öğrencilerin kurdukları cümlelerdir. “İnanın kısa bir mola verecektim. Ayaklarım beni televizyona götürdü, dalmışım. Saatin nasıl geçtiğini anlayamadım.”
Öncelikle şunu belirtelim. Ayaklar, televizyona ve bilgisayara götürmez. Daha doğrusu götürür de, tabii beyin isterse. Ayaklar tüm diğer organlar gibi beyin tarafından yönetilir, bunu hiç kimse inkâr edemez. Yani bu davranışlar bilinçli ve iradeli olarak yapılır. Tabii bilinçsiz bir şekilde gerçekleştirdiğimiz davranışlarda vardır. Refleks ve içgüdü türü davranışlar, bu kapsama girer. Gök gü-rültüsü karşısında irkilme, ışık karşında gözbebeğinin küçülmesi, leyleklerin göç etmesi, bilinçsiz davranışlara örnek olabilir.
O halde, söylenen cümleyi bu doğrultuda düzeltelim: “Molamı televizyon ve bilgisayar karşısında vermek istedim. Bu tercihimi yaparken sonucunu tahmin ediyordum.Yani yaptığım davranışın farkındaydım.”
Şimdi doğru olanı söylemiş oldu. Öğrencinin söylediği diğer cümlelerde yanlışlık yok.Bu süreçte karşımıza yeni bir kavram daha çıkıyor: “Sorumluluk”
SORUMLULUK
Sorumluluk, bireyin yaptığı işin sonucunu kabul etmesidir. Örneğin, ertesi gün sınavınız var ve siz hiç çalışmadınız. Bu durumda, sınavda başarısız olursunuz.Bunu önceden tahmin edebilirsiniz. Yani; öğretmenleri, dersi ya da sınavda çıkan soruları suçlamanın anlamı yok. Sizin televizyon ve internet karşısındaki durumunuzda böyledir. Bunlarla ilgilendiğinizde çalışamayacağınızı ve vaktinizin büyük bir kısmını boşa geçirmiş olacağınızı bilmek için âlim olmaya gerek yok. O halde başarısız olduğunuzda soruları ya da sınav sistemini değil kendinizi eleştirmelisiniz.
Etrafınızda günah keçisi aramayalım arkadaşlar.
Sorumluluktan kurtulmanın iki şartı vardır;
Birincisi çocuk veya deli olmak.Çocukların düşünmeden yaptıkları hareketlerin adı yaramazlıktır. Büyüyünce aynı hareketler “sorumsuzluk” adını alır. Bu nedenle kime sorarsanız sorun herkes hesapsız yaşadığı çocukluk günlerine özlem duyar. Bilinçli davranışlar sergilemeyen başka bir grup daha vardır: “Deliler” Onlar işledikleri suçlardan sorumlu tutulmazlar. Hukuk kuralları bu şekilde düzenlenmiştir. Çocuk ya da deli olmadığınıza göre, birinci şart sizi kapsamıyor.
Gelelim ikinci koşula: “Özgür olmamak” Özgürlükten kastedilen, mevcut seçenekler arasında tercih yapabilmektir. Sınava hazırlanan bir öğrencinin seçenekleri şu şekilde olabilir:
A) Ders çalışmak.
B) Televizyon seyretmek.
C) İnternete girmek
D)Arkadaşlarla gezmek.
E) Uyumak.
Bu seçenekleri arttırabilirsiniz. Ancak biz şunu söyleyelim, cevap anahtarına göre A şıkkı doğrudur. Diğer seçenekleri okumanıza bile gerek yok.İsterseniz bu şıklara uygun bir soru hazırlayalım.
Şukufe gelecekte yaşamını sürdürmek istediği mesleğe ulaşmak için ne yapmalıdır?
Şimdi bu soruyu yanıtlayın bakalım, cevap A şıkkı değil mi?
TELEVİZYON VE İNTERNET BİREYE NASIL EGEMEN OLUR?
Televizyon ve bilgisayarın karşısında vaktin nasıl geçtiği anlaşılmaz. Çünkü televizyon ve internet özellikle de seçici olunmazsa sizi esir alır. Televizyon ve internetin bireylere bu denli hâkim olmasının nedeni, duyu organlarının birçoğuna bir anda hitap ederek bireyi sersemleştirmesidir.
Bu iki araç öncelikle göze hitap eder ve bireyin tüm dikkatini onun üzerinde yoğunlaştırması için gerekli olan her türlü unsuru kullanır. Hareketli, renkli ve büyük objeler ekranları süsler.Kulağa hitap eder. Ani ve yüksek seslerin, zihni gereksiz yere meşgul eden konuşmaların adresi, yine televizyondur. Bu nedenle; kalabalık bir odada birçok farklı uyarıcıyla bir arada bulunsak da, algıda seçiciliğimiz (dikkatimiz) yine televizyona yönelir. Ders çalışmaya dalmak; çok ender görünen bir durum olmasına rağmen televizyon ve bilgisayara dalmak sık rastlanan bir durumdur. Çünkü bunlar, bireyin düşünmesine engel olur ve onu bulunduğu ortamdan soyutlar. Uzun süre televizyon seyretmeye internetle ilgilenme bireyde yorgunluğa neden olur. Ancak öğrenciler, mola vermek yani dinlenmek için bunlara yönelirler. Sizce burada bir çelişki yok mu?
TELEVİZYON VİCDANIN SESİNİ DUYULMAZ HALE GETİRİR
Vicdan; ders çalışması gereken öğrencinin televizyon seyrederken ya da internette gezinirken içinde hissettiği sızıdır. Öğrenci, bunlarla ilgilenirken özgür ve bağımsız düşünememektedir. Ancak içinde bir sıkıntı hissetmektedir. Düşünme yeteneğini özgürce kullanabilse bu sızının kaynağının vicdan olduğunu anlayabilir.
Vicdan, birey yanlış eylemlerde bulunduğunda devreye girer ve bir iç sızısı şeklinde kendini gösterir. Birey, doğru eylemde bulunana kadar bu sızı devam eder. Televizyonun ve bilgisayarın karşısında, çevreden gelen sesleri ya da içten gelen vicdan sesini duyamayacak kadar sersemleşmiş olan öğrenci bu duruma anlam veremez.“İçim sıkılıyor, benim ya da yakınlarımın başına kötü bir şey mi gelecek.” diye düşünür ve bu araçların başından bir türlü kalkamaz.Bütün bu tespitler sonucunda, sizlerle bir karar alalım. Etütte olmanız gerekirken Televizyon ve internetin karşısına geçtiğinizde vicdanınızın sesini doğru yorumlayın ve onu rahatlatacak olan eylemi gecikmeden gerçekleştirin.