Tatilin gelmesi ile ailelerde huzursuzluklar arttı. Bu günlerde okuyuculardan gelen mesajların çoğu akraba geçimsizliği üzerine. Yazın akrabalarla görüşülecek, gidilecek nişanlar, düğünler var. Derdi şimdiden başlamış. Hepsine cevap vermeye yetişemiyorum buradan toptan yazayım dedim.
Erkekler, hanımlarının onun ailesi özellikle anneleri ile yaşadıkları problemler yüzünden eşlerinden soğuduklarını sevgilerini kaybettiklerini yazıyorlar.
Hanımlardan gelen mesajların çoğu kayınvalide şikayetleri üzerine. Pek çoğu mümkünse kayınvalidelerini hiç görmek istemiyorlar.
Normalde tatil, karı-kocanın birlikte zaman geçirmeleri, muhabbet etmeleri için iyi fırsat olması gerekirken bizim toplumda huzursuzluk sebebi oluyor. Memleketine gidecek olanlar kimin ailesinde daha çok kalınacak tartışmaları yaparken, otellere gidecek olanlar nereye gidecekleri konusunda anlaşamıyorlar. Velhasıl tatil daha çıkmadan derdi ile birlikte geliyor. Gidince de ayrı dertleri var. O halde ne yapılırsa bu problemleri en aza indirebilir, tatilden dinlenmiş olarak huzurla gelinebilir ona bakmak lazım.
Önce memleketine gidecek olanlar için: Kime önce gidilecek kimde çok kalınacağı konusunu makul bir şekilde ele alın. Geçmişin acısını çıkarmaya çalışarak ya da biriktirdiğiniz kininizin yol göstericiliğinde değil. “Sizinkiler bana bunu yapmıştı” ları hiç karıştırmadan. Mü’mince bakın duruma.
Öncelikle ihtiyaca göre bakılabilir. Bir tarafta sizin yolunuzu gözleyen yalnız bir anne diğer tarafta kalabalık bir aile varsa gönlü olsun diye yalnız anneye daha önce gidilebilir. Bir tarafta şehirde bir aile bir tarafta köyde bir aile varsa, temiz hava almak çocukların doğal ortamda koşturup oynamaları için köyde biraz daha fazla kalmak tercih edilebilir.
Bu işlerde çok tartışıp kafa yormaya da lüzum yok aslında en nihayetinde Allah’ın nasip ettiği kadar; o yerin havasında suyunda ne kadar kısmetiniz varsa o kadar kalacaksınız. Siz bir ay kalmaya karar verirsiniz Allah bir mani çıkarır üç günde dönmek zorunda kalabilirsiniz ya da üç günlüğüne gitmeye karar verirsiniz fakat üç beş derken bir bakmışsınız zaman uzamış. Nasibuke yusibuke.
Bir de memlekete gidildiğinde ortaya çıkan tatili zehir eden problemler var. “O onu dedi, bu bunu dedi ya da o bunu ima etti, şu bunu ima etti” ile başlayan nefse dokunan basit laflar, alınganlıklar, kıskançlıklar…
“Çabuk gücenenin dostluğu olmaz, hasetçinin huzuru olmaz, yalancının cesareti olmaz.” Diye çoook güzel bir sözü var Hz. Ali’nin.
“Alınganın, çabuk darılıp kırılanın dostluğu olmaz.” Hem kendini hem etrafını çok üzer.“İnsanların ağzı torba değil ki büzesin” demiş atalarımız. İnsanların neyi söyleyip söylemeyeceğine biz karar veremeyiz, kendi çenemize gücümüz yetmezken. Bizim yapabileceğimiz sözü üzerimize alıp, alınganlık etmemek olabilir. Yoksa eltim kıskandırmaya çalıştı, görümcem laf çaktı, kaynanam şunu dedi…sözlerinin sonu gelmez.
Laf çakmaları hiç üzerinize almayın. Velev ki söz açıkça size söylenmiş bile olsa haksızsa, suçunuz yoksa aldırmayın. Çoğu zaman insanların derdi kendileri iledir sizinle değil. Mesela kayınvalideniz sevilmek istiyordur fakat bunu ifade edemediği için duygularını kıskançlık olarak ortaya koyabilir. Kıskanç olması onun kötü biri olduğunu göstermez. İnsanların ne söylediğine değil, neyi anlatmak isteyip başaramadıklarına odaklanırsak daha az incinir, daha anlayışlı oluruz.
Fakat maalesef ki kadınların çoğu her lafı üzerine almayı, küçük şeyleri dert etmeyi seviyorlar. Kayınvalide ya da görümce, elti üçgeninde yaşadıklarını detaylı yazan okuyucular oluyor bazen o ıvır zıvır konuları okumaya dayanamıyorum. Dert etmek istersen her şey dert olabiliyormuş onu açıkça görüyorum.
Yazanların çoğu dini yaşamaya hassas davranan hanımlar. Küçük şeyleri dert edenlere söyleyeceğim şey şudur:
Yaşadığımız şeyler dert etmek için değil, ders almak içindir, nefsimizi terbiye etmek, bizi olgunlaştırmak içindir. Dünyada misafiriz, ölüme doğru gidiyoruz, küçük şeylere takılmayalım ki yolculukta onlar ayağımıza takılıp kutlu yolculuğumuzu zorlaştırmasın. Sabır ve şükür, dinin iki yarısı yolculukta ne güzel iki azıktır.
Tatilde en çok problem olan konulardan biri de karı-kocanın yatak hayatıdır. Otel tatili değilse kadınlar genellikle kendi evleri dışında bir yerde cinsel birlikteliğe pek sıcak bakmıyorlar. Birliktelik sonrası banyo yaparken anlaşılır, ayıp olur düşüncesi ile memleket tatillerinde bu sebeplerden arası bozulan karı-kocalar çok oluyor. Erkeklerde tam aksi tatilde iş stresi ve yükü olmadığı için eşi ile birlikte olmayı daha çok arzu edebilir. Hele köy, açık hava ya da gençliğinin, ergenliğinin, hayallerinin merkezine geldiğinde bunların kışkırtıcı etkisi de olabilir.
Bu durumda kadınların şunu bilmesi lazım ki karı-koca birlikteliği utanılacak ayıp bir şey değildir. Eşinizi reddederek hem günaha girmeye, hem aranızı soğutmaya hem de tatili kendinizin, eşinizin ve çocukların burnundan getirmeye gerek yok. Velev ki yıkanmak ille cinsel birlikteliği göstermez, öyle anlaşılsa bile karı-kocanın birlikte olup banyo yapması gayet doğal bir durumdur. Kınayacağını ya da ayıplayacağını düşündüğünüz kişiler bunu defalarca yapmışlardır emin olun. Başkalarının ne diyeceği değil, eşiniz ile muhabbetiniz hepsinden değerlidir.
Ramazanda meal ve hadisi şerif okudum. Akrabalık hakkının ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlamış oldum. Akrabalık bağlarını korumaya dikkat edelim inşallah.
Kayınvalide, görümce, elti dertleri için TATLIYA BAĞLAYALIM kitabımı tavsiye ediyorum. Pek çok gelinden “kaynanama sinir oluyordum, bir gün kaynanamı seveceğimi düşünmezdim fakat kitabı okuduktan sonra bakış açım değişti, sevmeye başladım” diye teşekkür mesajları geliyor. Kitabı beylere, bekarlara ve gençlere de tavsiye ederim. Temelde farkında olduğumuz ya da olmadığımız kıskançlığın hayatımızı nasıl kötü etkilediğini ve bakış açımız değiştiğinde huzurun pek de uzakta olmadığını anlatıyor. Huzurunuz bol olsun.