#Şehirefsanesi; birilerinin uydurup daha sonra kendilerinin de inandığı,varlığı ispatlanamayan olaylardır. Başka bir deyişle "tevatür" kuvvetinde rivayet edilen ve herkesin "gözüyle görmüş gibi" inandığı ama aslında kimsenin görmediği, şahidi olmayan şeylerdir.
Çocukluğumda bir çok efsane duymuştum.
Yatırlar,cinler,periler,gizli hazineler, mağaralar, mezarlıklarla ilgili efsaneler,esrarengiz olaylar.
Yaz akşamlarında eski sığır pazarının duvarlarına oturup saatlerce komşulardan bu tür şeyleri dinlerdik. Çok da heyecanlı olurdu. Çekirge cırıltıları arasında merakla, can kulağı ile konuşmaları izlerdik. Sonra herkes evine dağılmaya başlayınca, korkumuzdan evin yolunu şaşırırdık. Yol üzerindeki kütükler, taşlar,ağaç dallarının gölgelerinden korka korka giderdik. Evimize yaklaştıkça korkumuz iyice artar sanki kapıdan içeriye tam girecekken birisi bizi asılacak gibi olurdu.
Taşköprü'ye son gittiğimde yeni bir efsane daha duymuştum. Epeyidir aklımdaydı yazmak ama şimdi fırsat bulabildim.
Efsane şu; şehir meydanını yenileme çalışmaları yapılırken kazı esnasında yer altından bir kepçe dolusu altın çıkmış.
Kimse görmesin diye hemen etrafı çevrilmiş. Akşam olunca birileri alıp götürmüş (!)
Bu efsane çarşıda pazarda herkesin dilindeymiş. (Esrarengiz birileri bunu görmüş. Ama kim görmüş,kim almış halen belli değil)
Dedi-kodu o kadar başını almış yürümüş ki, sonunda belediye başkanı sayın Hüseyin Arslan Bey belediye meclisine halkı davet edip açıklama yapmak zorunda kalmış.
Bunlardan biri de altın boyunduruk efsanesi.
Bundan on-on beş sene önce çobanın biri altından boyunduruk bulmuş. O kadar büyükmüş ki boyunduruk, iki adam yerinden kaldıramamış. Gariban çoban şehrin ileri gelenlerinden birine meseleyi anlatmış. O da boyunduruğa el koymuş.
O kadar çok efsane dinleyince insanın belli bir aşamadan sonra inanası geliyor.
Hele de Pompei Polis kalıntılarının bulunduğu Zımbıllı Tepesi ve çevresi ile ilgili anlatılanlar.
Mesela tepenin yamacındaki mağara. Mağaranın bir ucu zımbıllı Tepesinde öteki ucu Sinop'taymış.Sürekli alçalan bir merdiven varmış.Bu merdiven ile Sinop'a kadar varılıyormuş.Ama belli bir noktaya kadar gittikten sonra geri dönülemiyormuş.
Arkadaşlarımızla (çocukken) bir kaç kez mağaranın ağzına kadar gittik. Ama korkumuzdan fazla yanaşamadık.
(Kim girmiş de mağaraya taa Sinop'tan çıkmış? O mağara bir ara koyun ağılı olarak kullanılmıştı.Koyunlara bir şey olmadı)
Efsane bu ya, kimsenin bilmediği bir yerde birileri gece vakti kazı yapmış. Büyük bir lahit bulmuşlar. Lahitin kapağını açtıklarında bir de ne görseler: Ay ışığı altında parlayan çuval dolusu altınlar..O kadar çok parlıyormuş ki, kazı yapanların az daha gözü kör olacakmış.Tam altınları çuvallara dolduracakları sırada yerin altından kulakları sağır edecek gibi bir uğultu ve gümbürtü duyulmuş. Bırakıp kaçamak zorunda kalmışlar hazineyi.
Bunun gibi bir çok efsane.Avcı hikayeleri gibi bir çok hikaye uydurulmuş.
Bazıları bu define işine ömrünü vermiş.Bir sürü para dökmüş. Köstebek gibi kasabanın çevresinde kazma vurmadık yer bırakmamışlar.
Nedendir bilinmez. Anadolu'da, küçük yerlerde birinin "biti biraz kanlanınca" hemen onun hakkında bir efsane çıkar.
Adam ya "gömü bulmuş" tur, ya kimsenin bilmediği bir "akrabasından miras kalmış"tır.
Hiç bir şey uyduramazlarsa "adama loto çıkmış ama gizliyordur" veya "piyango vurmuş"tur.
Birisi bulunduğu kasabadan ayrılıp başka bir yerde iş kurmaya görsün. Garanti o da bir gömü bulmuştur.Gayet akıllıca davranarak kimsenin dikkatini çekmemek için başka şehirde iş kurmuştur.
Halbuki adam kim bilir o işi kurmak için,o evi yapmak için ne kadar borçlandı,kimlere el açtı bilinmez.