İnsan sosyal bir varlık olduğu için yalnız yaşayamaz. Yaşadığı sürece etkileşim içinde olacağı birilerine ihtiyaç duyar. Etkileşim içinde olduğu insanlarla anlaşabilmek için ‘’dinleme’’ dilini kullanır. Dünyaya gelen bütün bebekler etrafındaki sesleri dinleyerek konuşmayı öğrenirler. Çünkü dinleme, evrensel bir iletişim biçimidir. Anlamaya yönelik gönüllü bir çabadır. Yürekten yüreğe köprü kurmaktır. Karşıdaki kişiye bir iltifattır . Dinlemeyi başaranlar bu köprüleri kurarak sevgi ve saygı temelinde kaliteli ilişkiler tesis ederler. Dinlemeyi bilmeyenlerin sevgi, saygı ve huzur adına yol almaları mümkün değildir.
Dinleme, hayatın her anında ve alanında önemli bir yer tutar. Bu yüzden mutlaka öğrenilmesi zaruri bir beceridir. Anlaşma ve anlamanın anahtarı budur. Dinlemeden anlayamazsınız. Dinlemeden yapılan konuşmalar, anlaşmanın değil kavganın malzemesi olur. Dinlemenin olmadığı yerde konuşmanın anlamı da yok olur. Günümüzde insanların çoğu dinleme yerine konuşmayı tercih ettiğinden, bu anlamsızlık günden güne artmaktadır. Dinlemeyi uzun bulup, uzun lafa gelemeyenler bu artışa destek olmaktadır. Sonunda da konuşurken dinlemeyen, sadece daha da konuşmak için sırasını bekleyenler yüzünden konuşmalar kör dövüşüne dönmektedir. Jane Fitzgerald bu durumu ne güzel ifade etmiş ; ‘’ Dinlemekten akıl, söylemekten pişmanlık doğar .’’
Dinlemek sanıldığı kadar kolay değildir. Dinlemenin olması için konuşan kişiden çıkan ses dalgalarının kulağınıza gelmesi yetmez. Dinlemek işitmekten farklıdır. İşitmek algı , dinlemek ilgi ister. Konsantrasyon, sabır ve itina ve empati ister. Bu yüzden Dale Carneige ‘’dinlemek, gösterebileceğimiz nezaketlerin en yükseğidir’’ der. Herkes dinleme kabiliyetinde yaratılmış olsa da kimisi bu kabiliyetini sergileyemez. Bu yüzden her bakanın göremediği gibi her duyan da dinleyemeye bilir. Dinlemesini bilmeyen insana ne anlatsanız boştur. Onlar dinlemek bir yana, insandaki konuşma hevesini dahi kırarlar. Hatta onlar dinler gibi görünür ama dinlemezler. Onların yaptıkları karşısındaki kişiyi ona karşı olan art niyeti ve önyargısı doğrultusunda algılamak ve yorumlamasıdır. Hatta onlar kendi düşüncelerine uymayan, ters gelen hiçbir şeyi doğru algılamazlar. Karşısındaki konuşurken onlar da az sonra söyleyeceklerini içinden tekrarlamaktadırlar. Sözün bitirilmesine dahi sabredemeyip konuşmayı kendileri bitirirler. Bu yüzden de hiçbir zaman sağlıklı ve verimli bir iletişim gerçekleştiremezler.
Kainata insanlarla beraber, hayvanların, bitkilerin ve bütün cisimler kendi hal dili ile konuşur. Bu konuşmalar gözlerle dinlenir. Şair Boudler’e sormuşlar ‘’ Hayatta sizi en çok ne heyecanlandırır?’’ Boudler şöyle demiş; ‘’ Bulutları dinlemek, hepsi her an şekil değiştirerek, renk değiştirerek öyle güzel şeyler anlatıyorlar ki, onları dinlemeye doyamıyorum..’’Bu yönüyle dinleme bir okumadır. Sessizliğin sesini işitebilmektir. Bilgi hazinelerinin kapılarını aralayan bir anahtardır. Olayları, düşünceleri ve duyguları nasıl okuyarak öğreniliyorsa, aynı şeyi dinleyerek de yapılır. Bu yüzden bir zaman Sokrat’ın kendisinden ders almak isteyen bir öğrenciden, ders ücreti olarak hatırı sayılır bir meblağ talep etmesi manidardır. Öğrenci“Ben bu kadar paraya 2-3 tane hoca tutabilirim.” dediğinde, Sokrat’ın “İyi ama evladım ben bu paraya bir konuşmasını bir de dinlemesini öğreteceğim.” demesi dinlemenin de bir öğrenme yolu olduğunu gösterir. Sözlerin efendisinin Veda hutbesinde ‘’ ey insanlar ! sözümü iyi dinleyiniz !’’ sözü de buna işaret eder. Çünkü dinleyen anlar, anlayan öğrenir ve öğrenen de yapar.
Dinlemek kaliteli insanların özelliklerindendir. Medeni olmanın , saygının ve nezaketin temel taşıdır. Bir tevazu göstergesidir. İnsanı etkilemenin en önemli yollarından biridir. Bu yolla insanın kalbine hitap edebilirsiniz Kulağa hitap ederseniz kulakta kalırsınız ama kalbe hitap ederseniz kalpte kalırsınız. Kulakta yer edenler unutulurlar. Toplumlara yön veren ve unutulmayan tarihi kişilikler hep kalbi hedef almışlardır. Dinlemeyi bilmeyen haddini de bilmez Goethe ne güzel söyler; “Konuşmak bir ihtiyaç, dinlemek ise bir sanattır.” ‘’Bir kimseye faydalı olabilmenin tek yolu, karşımızdakini dikkatle dinlemek ve onunla kalben ve kafaca beraber olmaktır. Bir kimseyi dikkatli bir şekilde, onun isteklerini duyarak, hissederek dinlemek, dostluklarda çok önemlidir. Böyle yapmakla her şeyden önce konuşana büyük bir huzur ve güven sağlarsınız. Zira siz, onu gerçekten anlamak için dinliyorsunuzdur’’(2) Bu dinleme erdemi, karşınızdakinin kendisi hakkında olumlu duygulara sahip olmasına, kendisine değer verildiğini hissetmesine ve kendine olan saygısının artmasına neden olur. Mevlana Mesnevi adlı eserinde şöyle der ‘’Dertli adamın tereddütle dolu, dumanlarla dolu bir gönül evi vardır. Dertlerini dinlersen o eve bir pencere açmış olursun ‘’ Bu yönüyle hem rahatlatıcı hem de tedavi edici özelliğe sahiptir .
Kulak, yüreğe giden bir caddedir. Sadece dinlemek bile sorunların çözümüne yardımcı olabilir. Bir olay anlatılır. Bir gün ünlü psikoterapist Victor Frankl’a gece yarısı bir kadından telefon gelir. Kadın şöyle der, “Biraz sonra intihar edeceğim, kararlıyım. Fakat o kadar ünlüsün ki, neler söyleyeceğini merak ettim.” Victor Frankl, kadınla iki saatten fazla konuşarak onu intihardan vazgeçirmeye çalışır ve bunu başarır. Onu daha sonra üniversitede ziyaret eden kadının, intihardan vazgeçme kararı ile ilgili söyledikleri çok ilginçtir: “Telefonda söylediğin şeyler bana hiç inandırıcı gelmedi. Ben, söylediklerinin etkisi ile değil, gece yarısı iki saat benimle konuşacak, beni dinleyecek, bana yardım etmek isteyecek birini bulduğum için intihardan vazgeçtim
Dinlemek çevresiyle uyumlu ve dengeli olmaktır. Bozulmuş dengeler ve uyumsuzluk dinlemenin yok olduğunu gösterir. Meclisten naklen yapılan görüntülere bakıldığında bu yoksunluk apaçık görünür. Bu yüzden sorunları çözmenin, sağlıklı bir iletişimin ve huzurlu bir yaşamın olmazsa olmazı dinlemedir. Sevgiyi çoğaltmak , dostlukları geliştirmek ve ilerlemek için bu gereklidir. Başka bir yolu varsa buyurun söyleyin; sizi dinliyorum !
(1) Dinleme Becerisi , Mackay Ian ,İlkaynak,
(2) Sızıntı dergisi, İhsan ÇOMAK ,Ocak 1996 , 204.sayı