Soru : Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında Mahzumoğulları kabilesinden Fâtıma adında bir kadın hırsızlık yapmış ve suçu kesinleşmişti. Kadının cezalandırılmasını istemeyen yakınları ve bazı kişiler, bu iş için bir çare düşünmeye başladılar. Onlar, Allah Resulü’ne (s.a.v.) müracaat edip ondan, kadının cezalandırılmamasını talep etmeye karar verdiler. Ancak bunu söylemek cesaret isterdi. Kim yapacaktı bu işi? Düşünüp taşındılar, en sonunda, “Bu iş için en uygun kişi Resulullah’ın (s.a.v.) çok sevdiği Üsame b. Zeyd’dir. Allah Resulü (s.a.v.) onun dediğini dikkate alır, onu kırmaz.” diye düşündüler. Durumu Üsame’ye (r.a.) anlattılar ve ondan, kadının cezalandırılmaması için Peygamberimizden (s.a.v.) ricada bulunmasını istediler. Üsame (r.a.), durumu Efendimize (s.a.v.) aktardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu duruma çok kızdı. “Allah’ın kesin hüküm verdiği bir hususta şefaat mi talep ediyorsun?” dedi.
Bunun ardından da şöyle hitap buyurdu:
“Sizden öncekilerin helak olmasına sebep olan şey şudur: Onlar, içlerinden şerefli ve güçlü biri hırsızlık yaptığı zaman ona ceza vermezlerdi. Aralarından zayıf ve güçsüz biri hırsızlık edince de derhâl ona ceza verirlerdi...” buyurarak Müslümanları açık bir dille uyardı. (Buhârî, el-Câmiu’s-Sahih, Enbiyâ, 54, Hudûd, 11,12.)
Yukarıdaki olaydan hangi ilke ve değerleri çıkarabiliriz? Arkadaşlarınızla konuşup belirleyiniz.
Ödev cevabı kısaca : Yukarıdaki olaydan çıkarılan temel ilke ve değer, adaletin herkes için eşit ve tarafsız bir şekilde uygulanmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.), güçlü veya zayıf olmalarına bakılmaksızın her bireyin hırsızlık gibi suçlarda eşit bir şekilde cezalandırılması gerektiğini vurgulamıştır. Adaletin sağlanması, güçlülerin adaleti sağlamaları ve Allah'ın hükümlerine saygı gösterilmesi önemli ilke ve değerler olarak ortaya çıkmaktadır.