Saygı duymak (beslemek); birine, bir şeye karşı saygı hissetmek:
Şakır şakır yağan yağmurlara benzeyen insanlara, düşmanım da olsalar saygı duyarım. - N. Kemal.
Saygı göstermek; saymak, değer vermek:
Kendilerine büyük saygı gösterdim ve imdatlarına muhtaç olduğumu belirttim. - N. F. Kısakürek.
Sıra saygı gözetmek; karşılıklı saygı göstermek.
Ayağına getirmek; sıra, saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak.
Ayıptır söylemesi;
1) Bunu söylemek size karşı saygısızlık olacak ancak söylemek zorundayım anlamında özür dilemek için kullanılan bir söz:
Ayıptır söylemesi, muzundan dalağına kadar ne bulurlarsa yedirdiler. - A. Ümit.
2) Övünmek gibi olmasın ama anlamında kullanılan bir söz: Ayıptır söylemesi, akşam kuzu dolması yedik.
Baş eğmek;
1) Saygı göstermek için baş eğerek selamlamak: Ulema, şeyhler, yerden selam verdiler, baş eğip el öptüler. - R. E. Ünaydın.
2) Direnmekten vazgeçip buyruk altına girmek:
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor / Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor - F. N. Çamlıbel.
Baş üstünde yeri var; büyük bir saygı ve ilgi ile karşılanır veya ağırlanır anlamında kullanılan bir söz.
Başköşeye kurulmak; saygın kişilere ve büyüklere ayrılan yere oturmak:
Adamakıllı bol entarisinin eteklerini savurta savurta geldi, başköşeye kuruldu. - A. İlhan.
Başta taşımak; çok saygı göstermek.
Bir elini bırakıp ötekini öpmek; aşırı saygı göstermek.
(birinde) Dil bir karış; saygısızca karşılık verenler için kullanılan bir söz.
(birini) Adamdan saymak; bir kimseye gereğinden fazla değer vermek, saygı duymak.
(birini) El üstünde tutmak; bir kimseye çok saygı ve sevgi göstermek:
Ama azdır sanatçılara saygı gösterenler, onları el üstünde tutmak isteyenler. - S. Birsel.
(birinin) Adını ağzına abdestle almak; bir kişiyi anarken çok saygılı davranmak.
(birinin) Ayağına gitmek; alçak gönüllülük ederek veya saygı göstererek birinin yanına varmak.
(birinin, birilerinin) Takdirini kazanmak; bir kimse veya bir topluluk tarafından beğenilmek:
İhtimal ki senin alın yazında şunlar yazılıydı: Âlemin saygı ve takdirini kazanmış bir adam olacaksın. - Y. K. Karaosmanoğlu.
(birinin) onuruna … vermek; birine saygı göstermek için yemek, toplantı vb. ağırlamada bulunmak.
(birinin) Yüzüne bağırmak; birine öfke ile saygısızca sözler söylemek.
Boyun kırmak; saygı duyulan bir kimse karşısında, ayaktayken başı öne bükmek:
Hürrem Hakkı, Ferhunde’nin önünde boyun kırdı. - M. Yesari.
Buyur etmek;
1) Buyurun diyerek konuğu saygı ile içeri almak:
Soldaki bahçeli kahveye buyur ettim. - S. F. Abasıyanık.
2) Sofraya çağırmak:
Aliş’e de buyur ettiler, ekmek, peynir ve üzümden ibaret yemeklerini yemeye koyuldular. - Halikarnas Balıkçısı.
Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmek; saygı ve sevgi göstermek: Buralara kadar zahmet ettiniz, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. -H. Taner.
Denli densiz söz söylemek; uygunsuz, yakışıksız ve saygısız sözler söylemek.
Dili pabuç kadar; saygısızca ve gönül kırıcı bir biçimde konuşan.
El bağlamak;
1) Saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak;
2) Namaza durmak:
Durup el bağlayalar yâran saf saf. - Baki.
El pençe divan
1) Saygı gösterilen kimse karşısında el kavuşturmuş bir biçimde:
Doğruldu, el pençe divan durdu, başını önüne eğdi. - P. Safa.
2) Aşırı saygı göstererek:
Dayımı el pençe divan karşılar, ne yiyip ne içeceğini sormazdı, çünkü bilirdi. - A. Boysan.
Ellerde gezmek
1) Elden ele dolaşmak;
2) mec. El üstünde tutulmak, saygı ve sevgi görmek.
Forsu olmak; bir konuda saygınlığı, gücü, söz geçirirliği bulunmak.
Forsunu yitirmek (kaybetmek); etkinliğini ve saygınlığını kaybetmek.
Güneşe karşı işemek; kaba saygı gösterilmesi gereken şeylere saygısızlık göstermek.
Hatır gönül bilmek (saymak veya tanımak); kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymak.
Hatır gönül yıkmak (kırmak); kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymamak.
Hatır (hatırını) saymak; gerekli saygıyı göstermek.
Hatırı sayılır
1) Oldukça çok:
Adamları aracılığıyla bu konuda hatırı sayılır bir külliyata sahip oldu. - İ. O. Anar.
2) Önemli, saygın, saygıdeğer:
Sabit Bey Ağabey mahalle tulumbacıları arasında en hatırı sayılır adamlardandır. - H. Taner.
Herkes evinde ağadır; herkesin kendi evinde, kendi çevresinde saygınlığı vardır. Atasözü
Hürmette kusur etmemek; karşısındaki kişiyi iyi ağırlamak, isteklerini yerine getirmek, saygısızlık etmemek:
Hürmette kusur ettin mi işte o zaman kendini yok bil. - T. Buğra.
İki büklüm olmak
1) yorgunluk, hastalık, yaşlılık vb. nedenlerle beli bükülmek, öne doğru eğilmek:
İnsanlar iki büklüm olup düştükleri konduların içinde dozer kasnaklarının sesiyle irkildiler. - L. Tekin.
2) mec. riyakârlık, dalkavukluk, gerçek olmayan saygı vb. nedenlerle iki kat olup öne eğilmek:
Değil bu yerlerin başkanına hatta hademesine saygılarını sunmak için iki büklüm olurlar. - H. Taner.
İtibardan düşmek; saygınlığını yitirmek.
Kredisi düşmek; güvenilirliği, saygınlığı yitmek.
Kusur etmemek; hoş karşılanmayacak bir davranışta bulunmamak: Saygıda kusur etmemek için âdeta birbirleriyle yarış ediyorlardı. - F. F. Tülbentçi.
Maça beyi gibi kurulmak; saygısızca yayılarak oturmak.
Omuzda taşımak; çok saygı göstermek, yüceltmek, övmek.
Öpüp başına koymak
1) Bir nimeti veya kutsal sayılan bir varlığı saygıyla el üstünde tutmak, yüksekte tutmak;
2) Bir şeyi memnunlukla karşılamak, saygı duymak, saygıyla karşılamak:
Ne dediği bilinmez, anlaşılmaz, kapalı kutu şiirleri öpüp başımıza koymak lazım geliyor. - R. H. Karay.
Pervane kesilmek
1) Saygı duyduğu bir kişiye hizmet edebilmek için devamlı etrafında olmak, didinip durmak;
2) Her isteği yapmak için çevrede dört dönmek:
Ana oğul Leman’ın gözlerini sildiler, kızcağızın başında pervane kesildiler. - N. Hikmet.
3) dönüp durmak:
Herkesin çevresinde saygılı bir pervane kesildiği bu huzurlu ortamda, bu genç kızın sıcak ilgisini hissetmek… - H. Taner.
Puan toplamak
1) sp. Puan kazanmak;
2) mec. Saygınlık sağlamak.
Sağa sola bakmadan; ortalığı kollamadan, saygısızca.
Sakalı saydırmak; saygınlıktan düşmek.
Sakınması olmamak;
1) Korkusu, çekinmesi olmamak;
2) İncelik kurallarına, saygıya aldırmadan davranmak.
Terbiyeli maymun gibi; çok saygılı, çekingen, itaatkâr.
Ye kürküm ye; gösterilen saygının kişiliğe değil, giyim kuşam düzgünlüğüne olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz.
Yer vermek
1) Önemli saymak, saygı göstermek:
Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. - M. Yesari.
2) Bir olaya yol açmak, imkân tanımak;
3) Önemli bir görev vermek;
4) Kendi yerini bir başkasına bırakmak:
Kadınlara yer vermek alışkanlığı da olmadığından, çok kez ayakta kalır. - E. Bener.
5) Kullanmak:
Orta oyununda dekor gibi donatıma da pek az yer verilmiştir. - M. And.
6) Söz etmek, değinmek;
7) Ağırlık vermek:
Bu dönem, daha çok kısa ve vodvil türünde komedyalara yer vermiştir. -M. And.
8) Konu edinmek.
Yerde kalmak; saygı görmemek, yüzüne bakılmamak.
Yerlere kadar eğilmek; aşırı saygı göstermek.