Evlilik okulu derslerimize devam ediyoruz. “15. Ders Hazineni Anahtarı” dersimizde eleştiriden sakınmak ve eleştirildiğimiz zaman dikkat etmemiz gereken davranışları yazmıştım. Önemine binaen daha sonra genişçe işlemek için o konuda kısaca geçtiğimiz eleştirildiğimizde savunmaya geçmek konusunu ile derse devam edelim. Sadece eleştirildiğimizde değil, eleştirinin kokusunu alsak savunmaya geçiyoruz.
Neden savunmaya geçeriz? Nefsimize temize çıkarmak için, haklı olduğumuzu ispat etmek için…”Yaptıysam sebeplerim vardı, ben kötü değil iyiyim.” İyi olduğumuzu ispat etmek için niçin kendimizi bu kadar çok paralıyoruz. Eşimiz ahmak mı bizi tanımıyor mu? Ya da gerçekten çok hatamız olduğunu biliyoruz da savunmaya geçerek onları mı kapatmaya uğraşıyoruz?
Söz altında kalmaktan mı korkuyoruz? İncinmekten. Aman nefsimizi koruyalım, kimseler dokunmasın. Sanki dünyaya melek olarak hatalardan beri olarak geldik. “Hatalıydım” demek ne kadar ağırımıza gidiyor. Yok yok hatayı kabul edemeyiz. O halde geriye savunma ve saldırı kalıyor. Sevdiğimizin gözünden düşmek pahasına da olsa.
Hele günümüzde kadınların çoğu fazlasıyla savunma psikolojisi içindeler. Kadınlar medya tarafından sürekli olarak “Kadın güçlüdür, sakın kendini ezdirme” diye kışkırtıldığı için mi bilmiyorum hep savunma halindeler. Kendilerini, ailelerini, çocuklarını, yaptıklarını, işlerini…savunup duruyorlar.
Dışarısı için bile bu kadar savunma kadını saldırgan yaparken kocaya karşı bu savunma niye? Hanımlar beylerinin bir sözünün karşısında sussa o sözün altında kalır, ezilir, ölürüm zannediyorlar galiba. ”Eşim beni ezmeden ben onu ezeyim” diye garip bir savunma durumu içinde olan çok kişi var. Haklı da olsalar haksız da olsalar.
Konuyu biraz açalım.
Mesela: Akşam 6 da bir yere gitmek için sözleştiniz ve kocanız tam vaktinde sizi almaya geldi aşağıda bekliyor; fakat 6 çeyrek oldu hâlâ hazır değilsiniz. 6 buçukta indiğinizde eşiniz söyleniyor.
“Bir gün de bekletme, bir gün de vaktinde hazır ol da beni şaşırt.”
(Bir erkek okurum, sokaklara erkekler için hanımlarını bekleme odası yapılmasını talip ediyordu:)) Beklemek için harcadığı zamanı daha verimli geçirmek ve sinirlenmeden beklemek için.)
Kocanız haklı mı haklı? Adam saat vermiş, siz de tamam demişsiniz, o saate hazır olmak gerekiyordu.
Siz haklı mısınız? Birazcık. Komşunuz aniden kahve içmeye gelmeseydi, işlerinizi daha erken bitirebilirdiniz. Tam hazırlanmaya başlamışken anneniz aramasaydı geç kalmayacaktınız. Oğlunuz acıktım diye tutturmasaydı çoktan hazır olacaktınız. Ya da ne giyeceğinize çabuk karar vermiş olabilseydiniz kocanızı bekletmeyecektiniz. Velhasıl kocanızı bekletmek için özel gayret sarf etmiyorsunuz, sizinde haklı sebepleriniz var. Fakat esas haklı olan kocanız. Bu durumda bile savunmaya geçip haklı çıkmaya çalışmayın. “Şu oldu da bu oldu da bu yüzden geç kaldım ne sinirleniyorsun, boş yere canımı sıkıyorsun, senin gibi ceketimi alıp iş yerinden çıkmadım da…” Bütün bu sözcükler gereksiz.
Bütün bunların yerine nazikçe “Haklısın canım, beklettiğim için özür dilerim.” demeniz yeterli. Eşiniz neden geç kaldığınız sorarsa (ki erkekler genellikle sormazlar) o zaman sebebini açıklarsınız. Kelime israfı yapıyor, boş yere birbirimizi kırıyoruz.
Haklılık mı mutluluk mu? Mutluluk elbette. Adam sana “haklısın çok önemli mazeretlerin varmış” dese ne olacak sonu tatsızlıkla bitecekse.
Savunma genellikle tartışma çıkarır ve savunmanın sonu saldırı şeklinde biter. Konuya şu cümlelerle devam edebilirsiniz.
“Senin derdin benimle, beni beklemek zoruna gidiyor. Geçen gün anneni almaya gittiğimizde bizi tam bir saat bekletti gıkın çıkmadı. Tabi beyefendinin anası bir tarafa dünya bir tarafa.” (Anasını niye karıştırıyorsun şimdi ne alaka) Koca daha da çok sinirlenir.
Başka bir misal: Yeni bir ayakkabı aldınız. Kocanız bütçede hesap etmediği bir masrafı görünce söylenmeye, ödeyeceğiniz taksitleri saymaya başladı.
“Elli tane ayakkabın var, ne gerek var şimdi buna?”
Evet elli tane abartı ama en az bir beş ayakkabınız vardır. Erkeğe bir ya da iki ayakkabı yettiği için ikinin üzerindeki sayı elliye yakındır.
Başladınız savunmaya ve sonrasında saldırıya geçmeye.
“Böyle bir ayakkabıya ihtiyacım vardı. Her aldığımı zaten burnumdan getirirsin. (Emin misiniz her aldığınızı mı yoksa ona göre israf olanı mı?)
“Kaliteli ürünleri ucuza vermiyorlar. Sana kalsa bit pazarından almam gerek tabi ben ona layığım değil mi?” (suçlama, sitem)
“Beş yıl öncede Ayşe’nin düğününde aldığım kıyafeti pahalı diye burnumdan getirmiştin.” (Tarih bilginizi ortaya dökmeye gerek yok, belli ki hafızanız güçlü)
“Sen geçen hafta şuna şuna gereksiz para harcarken, ailene para gönderirken taksitleri düşünmüyordun da benim ihtiyaçlarım mı gözüne battı?” (Yine ailesi…)
Bunlar gereksiz, yıpratıcı sevgiyi öldüren cümlelerdir. Almışsınız zaten ayakkabıyı. Susun boynunuzu büküp oturun, eşiniz de azıcık söylenip rahatlasın. İnsan bu kadar da birbirinin nazını çekmez mi? Onun yaptığı harcamaları sayıp saldırıya geçmenin bir mantığı yok ki.
Beşinci ayakkabınızı değil de daha da önemli, gerçekten bir ihtiyacınızı da almış olsanız savunma ve saldırıya geçerek iyi bir yere varamazsınız.
Onun ne kadar cimri ya da düşüncesiz bir adam olduğunu ispat etmeye çalışarak ne elde edeceğinizi düşünüyorsunuz? Sizi daha çok seveceğini mi? Size daha çok değer vereceğini mi? Oysa onun cömertliklerini söyleyip takdir etseniz sizin için bir şeyler yapma isteği artacaktır.
Erkekler pek savunmaya geçmezler. Haklı çıkmak için uğraşmazlar. Suçlandıkları zaman ya cevap vermezler ya da saldırı cümleleri ile konuşurlar. Siz ailesine laf söylüyorsanız o da sizin ailenize ağır bir cümle kurabilir ya da susup içinden söver. Fakat ikisi de hiç hoş durumlar değil. En güzeli çok konuşarak, eleştiri yapmak ya da savunmaya geçmek değil, tartışmaya sebep durumlardan kaçınmak.
Hanımlar! Bir tartışma çıkacağı zaman kokusunu alıp üstüne atlayıp “nasıl olur da haklı çıkarım eşimi sustururum” diye düşünüp kafanızı yoracağınıza (bu durumda eşiniz sizden nefret edecektir) nasıl ortamı yatıştırırımın çaresine bakmam gerek. Duruma göre “tamam canım, peki, olur, özür dilerim, haklısın… demek ya da susmak (surat asmadan, kibar susmak, Allah belanı versin ifadesi ile susmak değil.) en akıllıca olanı.
Bir de bunun kayınvalideye, görümceye, eltiye laf yetiştirmek meselesi var ki o konulara girersek içinden çıkamayız. Sadece şunu söyleyeyim ki dünyaya bu kadar basit meseleler için gelmedik. Birisi arkanızdan konuşuyorsa kendi düşünsün Allah’a nasıl hesap vereceğini. Bir eleştiri geliyorsa da savunma psikolojisi içine girmeden cevap vermek en doğrusu.
Herkesin ne dediğini çok dert ediyoruz ve her şeye kırılıyoruz. Alınganlık kibir alametidir. Hem arkadaşlık ilişkisinde hem evlilik ilişkisinde çekilir dert değildir.
Geçen aylarda e-posta gelmişti bir hanımdan. “Kocam kavga ettiğimiz zaman ‘sana çocuklar için katlanıyorum’ diyor tabii ben de bu sözünün altında kalmıyorum gereken cevabı veriyorum.” yazmıştı.
Kal bacım, sen o sözün altında kal. Korkma ezilmezsin. Cevap verme. Bak o zaman kocan söylediğine pişman olacaktır. Sen konuştukça söylediği hiç bir şeyden pişmanlık duymayacak daha fazlasını hak ettiğini düşünecektir.
Evler adliye değil. Kimse avukatlık, savcılık yapmaya kalkmasın.
Erkekler çok konuşup kadınları ilgilendiren ev işi, temizlik, yemek gibi detay isteyen iç işlere karışmasınlar, kadınlar ise haklı da olsalar savunma ve saldırıya geçip kocalarını da kendilerini de yormasınlar. Sevgi ve muhabbet tartıştığımız her şeyden daha kıymetlidir, ıvır zıvırlarla tüketmeyelim.
Kadın olsun erkek olsun ne kadar çok susarsak o kadar çok karlı çıkarız. Gereksiz yere birbirimizi kırmayız, sevgimizi öldürmeyiz, omzumuzdaki melekleri yormayız. Dünyada mutsuz olmayız ahirette de kendimizi yormayız. (Ağzımızdan çıkan her cümlenin hesabını vereceğimiz için.) Velhasıl laf yetiştirmek, eşini susturmak zeka işi değil; asıl zeka nerede susacağını nerede ne konuşacağını bilmektir.
Ödev: Hanımlar nefsiniz dahil kimsenin kışkırtmasına gelmeyin; aile muhabbetini her şeyin önünde tutun, savunma ve saldırıdan uzak durun. Beyler de sabırlı olun, hemen kızmayın; hanımınız savunma haline geçtiğinde konuyu uzatmayın, yatıştırıcı bir cümle ile sözü tatlıya bağlayın.
Not: Geçen haftaki yazı ile ilgili konuyu tamamlayıcı bir link ekledim yazının sonuna. Konu ile ilgilenenlere “Tehlikle Yol” yazısının sonuna bağlantısını eklediğim Sayın Osman Arpaçukuru’nun Hadis alanında ödül alan Yüksek Lisans tezini okumalarını tavsiye ederim.