Sanat en genel anlamıyla, yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır. Bugün sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram gibi kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur. Açık olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür.
Sanat, insanları yaratıcılığa ve üretkenliğe teşvik eder. Ortaya çıkan sanat yapıtları bir yandan o ulusun yaratıcılığını temsil ederken; bir yandan da ulusal gurur vesilesi olurlar. Ayrıca sanat, toplumsal olayları yorumlamak için farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu açı çok daha toleranslı ve özgürlükçüdür. Sanat katı kurallar tanımadığı için değişime ve gelişime hep açık olmuştur.
Bir milletin var olabilmesi için bir çok konuda kendini geliştirmesi gerekmektedir. Bu konulardan biri de sanattır. Milletler sanata gerekli önemi gösterip sanat alanında kendini geliştiremezse, varlıkları zarara uğrar. Değerleri yok olur. Diğer milletlere göre değerleri azalır.
Sanat, ülkenin bir nevi kimliğidir. Bir ülkenin sanatsal alanda verdiği eserlere bakarak, o ülkenin düşünce yapısı, tarihi, toplum hayatı, değerleri hakkında bilgi edinilebilir. Ülkenin gelişmişliği ile sanat alanındaki gelişimi paraleldir denilebilir. Sanata alanında ne kadar gelişmişse, dünya üzerindeki değeri o kadar artar.
Tüm bu sebepler nedeniyle, sanatına gerekli ilgiyi gösteremeyen, sanatını geliştiremeyen milletler zamanla değerlerini yitiririler. Bu da onların yok olmasına sebep olabilir. Atatürk, “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” sözüyle, sanatın bir toplum için ne kadar önemli olduğunu anlatmak istemiştir.