Sahabeler Efendimize, olabildiğine teslimiyetlerinin yanında şahsi düşüncelerini ifade adına da oldukça rahat idiler ve belli bir terbiye içinde fikirlerini ve şahsi düşüncelerini serbestçe ifade edebiliyorlardı. Yanlış bir şey yaptıklarında da özür dilemesini biliyorlardı. Efendimize itaatsizlik yapmıyorlardı, seslerini onun sesinin üzerine yükseltmiyorlardı.
Sahabelerin Efendimiz’e duydukları saygıyı şu örnektan anlayabiliriz; Resulüllah (s.a.s.) aralarındaki bir anlaşmazlığı gidermek için Beni Amr b. Avf’a gitmişti. Resûlüllah (s.a.s.) dönmeden namaz vakti girdi. Müezzin, Ebû Bekir’e (r.a.) gelerek, “Namazı kıldırır mısın, kamette bulunayım mı?” dedi. Ebû Bekir (r.a.) “Olur.” dedi ve namaz kıldırmak için ileri geçip, namaza başladı. Bu esnada Resûlüllah (s.a.s.) geldi ve birinci safa kadar yürüdü. Resûlüllah’ın (s.a.s.) gelişini görünce Ashab, Ebu Bekir’in (r.a.) geri çekilmesi için el çırpmaya başladı. Ebû Bekir (r.a.) dikkat edince Resûlüllah’ı (s.a.s.) gördü. Efendimiz, Ebû Bekir’e namaza devam etmesini işaret ettiyse de o geri çekildi ve Resûlüllah (s.a.s.) öne geçerek namazı kıldırdı. Namazdan sonra Nebi (s.a.s.): “Ey Ebu Bekir, işaret etmeme rağmen niçin namazı kıldırmadın?” buyurunca; edep insanı Ebû Bekir (r.a.) şöyle cevap verdi: “Ebû Kuhafe’nin oğluna, Resûlüllah’ın (s.a.s.) önüne geçerek namaz kıldırmak uygun düşmez.