İbn Abbâs: "Kim yiyecek bir şey satın alırsa onu ele geçirmeden satmasın" hadisini rivâyet ettikten sonra "herşeyin böyle olduğunu zannediyorum" demiştir.
Hz. Ömer'in hilâfetine kadar câmide, toplu olarak kılınmayan terâvih namazı, bu devrede -farzlara karışması ihtimali ortadan kalktığı için- cemâatle kılınmaya başlanmıştır.
Hz. Osman kendi zamanındaki ahlâkî durumu göz önüne alarak kayıp develerin i'lândan sonra satılmasını ve bedelinin, ortaya çıkınca sahibine teslim edilmesini emretti. Hz. Ali ise tutulup devletin ahırında, sahibi çıkıncaya kadar beslenerek bekletilmesini istedi.
Hz. Ömer devrine kadar zanaatkârlar nezdinde -onların taksîri olmadan- zâyi olan eşya ödetilmezken, bundan sonra -zamanın ahlâkî durumu göz önüne alınarak- ödetilmiştir. (Şâfi'î, el-Umm, C. III, s. 261.)
Hz. Ömer'in hilâfetine kadar câmide, toplu olarak kılınmayan terâvih namazı, bu devrede -farzlara karışması ihtimali ortadan kalktığı için- cemâatle kılınmaya başlanmıştır. (el-Bâcî, el-Müntekâ, C. I, s. 205.)
Hz. Osman hilâfetinde Mina'da, namazı, seferî olmasına rağmen iki rekat değil, tam kılmış ve "Ey insanlar! Şüphesiz sünnet Rasûlüllah ile iki dostunun sünnetidir; fakat bu yıl anlayışı kıt, bilgisiz kimseler çok; onların bunu görüp namazı devamlı iki rekât kılmalarından korktum" demiştir. (el-Enfâl: 8/84.)