İnsanoğlu aslında basit gereksinimlerle hayatını idame ettirir. Bedensel kodları onu yemeye, içmeye, barınmaya ve bir miktar gelecek kaygısına muhtaç kılar. Bir bedene sahip olmanın, başka insanlarla hayatı paylaşmanın, aile kurmanın bazı yükümlülükleri vardır. Lakin modern dünyada kapitalizm, insanı kendi başına bırakmamış, onu hep daha fazlasına, daha yukarıya bakar hâle getirmiştir. Hâlbuki “daha”nın sonu yoktur. Şatafatın, lüksün, görkemin, modanın nihayetini bulabilen olmamıştır. Sınırlı bir varlık olarak insanın, hayatı boyunca yapıp edebilecekleri de sınırlıdır.
Yüce dinimiz İslam; yeme, içme, giyinme, ev eşyaları ve benzeri konularda temel ihtiyaçlamızı karşılarken ölçülü ve dengeli davranmamızı ister. Her türlü gösterişten, aşırılıktan ve savurganlıktan da kaçınmamızı emreder. Bu konuyla ilgili olarak bir ayette, “... Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A'râf suresi, 31. ayet.) buyrulur. Başka bir ayette de Rabb'imiz (c.c.) müminlerin özelliklerinden bahsederken şöyle buyurur: “Onlar harcamalarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. (Furkân suresi, 67. ayet.)
Peygamberimiz (s.a.v.) son derece sade bir hayat sürdürmüştür. Onun giyim-kuşamı, evi, kullandığı eşyaları oldukça sadeydi. Allah Resûlü (s.a.v.), hayatın her alanında lüksten, gösterişten ve israftan kaçınmıştır. O, ihtiyacı kadar yiyecek, içecek ve ev eşyası almıştır. İhtiyacından fazla olan eşyaları fakirlere ve muhtaçlara vermiştir.