Akşam ahıra sabah çayıra; hayatta yiyip içip yatmaktan başka kaygısı olmayanlar için söylenen bir söz.
Akşamdan kavur, sabaha savur;
1) kazandığını günü gününe harcayan tutumsuz kimselerin durumunu anlatmak için kullanılan bir söz;
2) söylediği sözü tutmayan kişiler için kullanılan bir söz.
(biriyle) Selamı sabahı kesmek; her türlü ilişkisine son vermek:
Onunla tamamıyla selamı sabahı kestim.
Ne olursa olsun deyip adını bile artık ağzıma almaz oldum. O. C. Kaygılı.
Nerede akşam, orada sabah; bir kimsenin gece kalacak belli bir yeri olmadığını, rastgele bir yerde kalabileceğini anlatan bir söz.
Sabaha çıkmamak; sabaha kadar yaşayamamak, sabahtan önce ölmek:
Zavallı sabaha çıkmazsa eğer, bil ki benim yüzümden E. Şafak.
Sabaha kadar; bütün gece boyunca.
Sabahı bulmak (etmek); sabahlamak: Hiç uyuyamadım. Her dakika gelip kaldıracaklar sanıyorum.
Ama işte sabahı ettik. S. F. Abasıyanık.
Sabahı sabah etmek; sabahın olmasını uyumadan sabırsızlıkla beklemek.
Sabahı zor etmek; bir türlü sabah olmamak:
İstediği şeyler gelinceye kadar, sevinç ve sabırsızlık içinde sabahları zor ediyordu. -Halikarnas Balıkçısı.
Sabahlar (sabahı şerifler) hayrolsun!
1) Günaydın!
2) İş işten geçtikten, olan olduktan sonra gösterilen ilgi için söylenen bir söz.
Gece gündüz dememek
1) vaktin uygun olup olmadığına bakmamak, vakit seçmemek;
2) bir işi sürekli olarak, ara vermeksizin yapmak:
Gece gündüz demez ha bire okurlardı. Sonra başlarlardı yazmaya. A. Ümit.
Gece silahlı, gündüz külahlı; gerçekte iyi olmadığı hâlde iyi gibi görünen kimseler için kullanılan bir söz anlamında kullanılan bir söz.
Geceyi (gecesini) gündüze (gündüzüne) katmak; aralıksız, gece gündüz çalışmak, büyük çaba göstermek:
Başaramayacağı kadar çok işlerin altına girmekten çekinmedi, geceyi gündüze katıp çalışmaya başladı. M. Ş.
Esendal. Köycülük kollarında gecemi gündüzüme kattım. -Y. Z. Ortaç.
Gündüz külahlı, gece silahlı; gerçekte iyi olmadığı hâlde iyi gibi görünen kimseler için kullanılan bir söz.