Risk Toplumu

Aydın UZKAN

Dilimize Fransızcadan geçen risk kelimesi, günümüzün başat, geleceğin ise aday kavramları arasındadır. Gelecek ile ilgili bir kavram olup, gelecek belirsizlik ifade ettiği için o da belirsizlik hallerinde ortaya çıkar. Bir faaliyetin içerdiği belirsizlik ve zarar olasılığı anlamına gelir .Genel anlamda ise bu tehlikelerin derecesini ifade eder.

Riskler, her geçen gün insanın beklentilerini, gelecek endişesini ve ufkunu belirlemede daha çok etkili olmaktadır. Yaşamak, risk almak demektir. Hayata gülümse kitabının yazarı Sıtkı Aslanhan şöyle diyor "Dostlar! Lütfen hayatımıza dikkatle bakalım. Ağacın gölgesine mi sarılıp duruyoruz yoksa o dallara tırmanıp meyvelerini mi yemek istiyoruz? Eğer riski göze almazsanız, düşüp kafanızı gözünüzü yarmayı, her türlü zorluğu göze almazsanız, o dallara, o en uçtaki dallara doğru tırmanmazsanız o hayatın en güzel meyvelerini hiç bir zaman yeme şansını yakalayamayacaksınız. Hayat bir risk. Rahat bölgenizi terk etmeniz gerekiyor dostlar.(1)

Modernizm eksenli politikalar, günümüz toplumlarını risk toplumuna dönüştürmüş bulunmaktadır. Alman sosyolog Ulrich Beck, ortaya attığı risk toplumu kuramı bunu net ortaya koyar. Geçmişteki sel ve deprem gibi doğal risklere karşın günümüzdekiler, daha çok teknolojik ve iktidar sahiplerinin kararları ile oluşturulan yapay türdendir. Küreselleşme, bilgi teknolojilerindeki ilerleme, endüstriyel üretimin aşırı artışı sonucu oluşan ekolojik sorunlar ve sosyal devlet anlayışının zayıflaması, yapay riskleri arttırmaktadır. Üstelik riskler herkesi etkileyerek demokratik ve tüm dünyayı kapsayarak evrensel boyuta taşınmıştır.

Risk olgu 1990’lardan itibaren gündelik yaşam ve akademik alanda, yaygınlaşan bir kullanım alanına sahip olmaya başlamıştır. Bugün ekonomi, tıp, bürokrasi, askeri stratejiler, ekoloji, sosyoloji ve psikoloji alanlarında tahmin edilmesi ve ölçülmesi gereken bir araç olarak yaygınca kullanılmaktadır. Buna paralel olarak yapılan risk analizi ve risk yönetimi çalışmaları da, giderek hızlanmaktadır.

Hayatta ‘sıfır risk’ arayışı, gerçekçi olmayan bir mücadeledir. Bu yüzden risk toplumu, geleneksel toplumların yeni yüzü olmuştur. Bu toplumunda riskler oldukça çeşitlidir. Sanayi toplumundan risk toplumuna geçişte bireyler, hem birbirinden farklı hem de birbiriyle çelişen küresel ve kişisel risklerle karşı karşıya kalmıştır.

Eskiden risk, cesaret ve erdem göstergesi sayılırken, şimdilerde daha çok olumsuz yanına vurgu yapılmakta, tehlike ile yakın bir anlamda kullanılmaktadır. Risk alanı, kurgular üzerinden temellendirilmekte ve "Kalgon kullanmazsanız makinemiz kireçlenir’’den tutun genetiği oynanmış gıdalarla beslenen insanoğlunun nelerle karşılaşabileceğine, telefonunuzdaki bir kaç tuşa basmakla inecek programı kullanmakla başınıza nelerin geleceğini bilmemeye, nükleer tehditlerin ve küresel ısınmanın oluşturduğu belirsizliklere kadar büyük bir alanı kapsar olmuştur. Her bir yanda konuşlanan kameralar, sigortacıların klasöründe biriken kasko poliçeleri, filtre ve maskelerin kullanım çokluğu, bu durumun minimum düzeydeki göstergeleridir.

Risklerin öngörülememesi, tanımaması, “sigortalanamazlık” kavramını ortaya çıkarmıştır. Tıbbi önlemler almak zorlaşmıştır. Atomik tehlikeler, nükleer kazalar önceki “kaza” tanımına girmediği için sigorta kapsamına da girmemektedir. Günümüzde risk dağılımı ve zenginlik dağılımı farklılaşmıştır. Riskler ülke sınırlarını aşarak tüm ülkeleri etkilemektedir. Riskler belirli bir coğrafyada ortaya çıkarak karmaşık yollarla ve tahmin edilemeden dünyaya yayılmaktadır. Bumerang etkisi gibi ; riskleri üretenler kazançlı çıkmalarına karşın diğer insanlar negatif etkilenmektedirler. Otorite ve denetim eksikliği risklerin tehlikeli boyutunun yaygınlaşmasını beslemektedir. (2)

Medyanın yaptığı algısal operasyonlar sayesinde risk, bir takıntı haline dönüşmektedir. Riskler karşısında en iyi seçenek olarak önlem almayı seçen günümüz insanı ise, aldığı önlemlerle gitgide yalnızlaşmakta, paranoya içinde yaşadığı çevreye yabancılaşmakta ve pasifleşmektedir. Bu durum ise toplumda sosyal, kültürel ve ekonomik ve mekansal ayrışmalara neden olmaktadır.

Alacağınız risk kaybedeceklerinize değmelidir. Hayat, bazen de insanın işte bu fedakârlık derecesine bağlı olarak daralır ve genişler. Bu yüzden risklerin elinde pasif bir esir olacağınıza, gayret ve başarının elinde özgür olun. Necip Fazıl’ın dediği gibi! "Hayatı o kadar ciddiye almayın! Nasılsa içinden canlı çıkamayacağız "

1- Hayata Gülümse, Sıtkı Aslanhan, Hayat Yayıncılık, 2014
2- Beck, Ulrich, Risk society / Aktaran; Soydemir Suat, Beşeri ve Sosyal Bilimler dergisi, 2011

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.