Hz Muhammed aile hayatında adalete önem verirdi. Çocukları arasında küçük, büyük, kız, erkek ayrımı yapmazdı. Onların hepsine de sevgi ve şefkatle yaklaşıldı. Sahabelerine de”…çocuklarınız arasında adaletli davranın. ” buyurarak tavsiyede bulunurdu. Bir keresinde, yanına gelen ve oğlunu dizine, kızını ise önüne, yere oturtan bir kişiyi,” Bunların ikisini bir tutsana. “diyerek uyarmıştır. (İbn-i Sa’d, Buhari Hudud, Müslüm, Hibat,)
Hz. Peygamber'in mübarek hayatını incelediğimiz zaman, O'nun hem içeride hem de dışarıda adaleti tesis etmeye çalıştığını görürüz. O, bir taraftan Mekkeli ve Medineli Müslümanlar arasında kardeşlik ilan ederken diğer taraftan da Medine Sözleşmesi ile Müslüman, Yahudi ve müşrikler arasında adaleti sağlamaya çalışıyordu. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'in bu yönüne dikkat çekilerek "Onlar Sana gelirlerse aralarında adaletle hükmet" (Maide, 42) buyrulmuş; Hz Peygamber'in evrensel bir ilke olan adaletten -gayrimüslimler için bile olsa- asla taviz vermemesi gerektiği bildirilmiştir.
Allah Rasûlü, hayatın her alanında daima adaleti, adil hüküm vermeyi esas almış, bizzat adaletin en güzel örneklerini sergilemiş; aile hayatında (Nisa, 3), insanlar arası münasebetlerde (En'am, 152), hâkim huzurunda, şahitlik esnasında (Nisa, 135) adalet esasını zihinlere yerleştirmiştir.
Nitekim şu olay, buna çok iyi bir misal teşkil eder: Bir gün Mahzunoğulları kabilesinden Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadının cezalandırmaması için ashabdan Hz. Üsame b. Zeyd'i Peygamberimize gönderdiler. Bu duruma çok kızan ve üzülen Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah'ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyor. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”