1- Hakîkati muhâtaba teblîğ ederken, onun enâniyetini tahrîk etmeden yumuşak bir üslûp kullanmak,
2- Hangi durumda olduklarına bakılmaksızın, teblîğin bütün insanlara şümûllendirilmesi: Peygamber Efendimiz de, Ebû Cehil’e defâlarca teblîğde bulunmuştur. Ebû Cehil ise, Peygamber Efendimiz’in apaçık nübüvvetini vicdânen kabûl ettiği hâlde nefsâniyetinin galebesi ve kibri sebebiyle bunu ikrâr edememiştir. Lâkin Allâh Resûlü’nün bu üstün davranışı, Ömer, Ebû Süfyân, Hind ve Vahşî gibi başlangıçta İslâm düşmanı olan nice kimselerin hidâyetine vesîle olmuştur.
3- Allâh Resûlü Efendimiz, teblîğ ve tâlîm için muhâtabının zaman, mekân ve hâlet-i rûhiye açısından en müsâit ânını kollardı.
Peygamber Efendimiz, her hususta kolaylaştırmayı ve müjdelemeyi hayâtının esâsı kabûl etmiş, teblîğ esnâsında da buna âzâmî derecede riâyet etmiştir. Hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buhârî, İlim 11, Edeb 80)
Allâh Resûlü teblîği esnâsında insanları ilâhî azâb ile uyarmış, onları âhirete hazırlanmaya teşvîk etmiştir.
4- Âlemlerin Efendisi, dâvete ilk başladığında, Hâşimoğulları’na şöyle hitâb etmişti:
“Ben sizi «Lâ ilâhe illâllâhu vahdehû lâ şerîke leh: Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur! O birdir! O’nun, ortağı yoktur!» diyerek şehâdet getirmeye dâvet ediyorum. Ben de, O’nun kulu ve Resûlü’yüm. Bunu böylece kabûl ve ikrâr ettiğiniz takdirde, sizin Cennet’e gireceğinize kefîl olurum.
5- Allâh Resûlü teblîği esnâsında insanları ilâhî azâb ile uyarmış, onları âhirete hazırlanmaya teşvîk etmiştir.
6- Peygamber Efendimiz teblîğ ettiği hususları, sâdece sözleriyle değil bizzat kendi hayâtında tatbîk etmek sûretiyle hâliyle de insanlara arz ediyordu.