Günümüzde sağlık ve tıp alanındaki gelişmeler, beraberinde dini, hukuki ve ahlaki yönlerden de birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Bu sorunların başında yer alan otopsi, ötenazi, organ nakli, kan bağışı, haram maddelerle tedavi ve intihar konularına İslam dininin yaklaşımı önem arz etmektedir
Otopsi, bir kimsenin ölüm nedenini belirlemek üzere ceset üzerinde yapılan incelemedir. Otopsi sayesinde ölüm sebebi anlaşılmakta, cinayetler aydınlanmakta, bulaşıcı hastalıklarla mücadele edilebilmekte ve daha birçok faydalı bilgiler elde edilmektedir. Bu nedenlerden dolayı günümüzde İslam âlimleri otopsi yapmanın caiz olduğunu söylemişlerdir.
Ötenazi sözlükte kolay ölüm, hızlı ölüm gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise, tıbben tedavisi olmayan ve sürekli acı veren bir hastalığa yakalanmış kimsenin hayatına kendisinin ya da hukuki temsilcisinin izni ile son verilmesidir. Ötenazi, hastanın yaşamına kasıtlı olarak son vermektir. İslam dinine göre, kişinin kendi canına kıyması (intihar) haramdır. Tıbbî verilere göre, yaşama ümidi kalmamış veya şiddetli acılar hisseden bir insanın, hayatına bir başkası eliyle son verdirmesi demek olan ötenazi, talepte bulunan kişi açısından intihar, bunu uygulayan açısından cinayettir. Bugün ülkemizde yasak olan bu uygulamanın dinen haram ve hatta cinayet olduğu konusunda İslam âlimleri hemfikirdir.
Organ nakli, kaybedilen ya da görevini yapamayan bir organın yerine canlı veya ölü bir vericiden alınan sağlam ve aynı görevi üstlenecek başka bir organın nakledilmesidir. Organ nakli günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. Organ naklinin bazı şartlara uyulmak kaydıyla, hayatı veya hayati bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, bazı şartlara uyularak kan, doku ve organ nakli yolu ile de tedavinin caiz olması gerekir. Buna göre, İslam âlimleri organ naklinin câiz olabilmesi için şu şartların bulunması gerektiğini belirtirler:
- Organ naklinde zaruretin bulunması,
- Konunun uzmanlarında hastanın bu tedavi ile iyileşeceğine dair güçlü bir kanaatin oluşmuş bulunması,
- Ölümünden önce kendisinin veya ölümünden sonra mirasçılarının onayının alınmış olması,
- Tıbbî ve hukukî ölümün kesinleşmiş olması,
- Organın bir ücret ve menfaat karşılığında verilmemiş olması,
- Alıcının da buna razı olması.
Kan bağışı, Bilim insanları, uzun yıllardır kan yerine kullanılabilecek yapay bir madde elde etmek için çalışmışlar ancak başarılı olamamışlardır. İnsan hayatı için çok önemli olan bu sıvıyı elde etmenin tek yolu kan bağışıdır. Bu yüzden kan bağışı tıp alanında zaruret hâline gelmiş bir durumdur. Din açısından da sakıncalı olmayan bir uygulamadır.
Haram maddelerle tedavi, günümüzde tedavide kullanılan bazı maddeler ve uygulamalar haram unsurlar içermektedir. Haram maddeler denince özellikle alkollü ve uyuşturucu maddeler kastedilir. İslam bilginlerinin ortak kanaati hayati bir tehlikeden kurtulmak için haram madde kullanmaktan başka çare kalmamışsa bunun ilaç olarak kullanılabileceği yönündedir. Burada önemli olan bir nokta da alternatif helal bir ilacın bulunmaması ile ehliyetli bir doktorun teşhis ve önerisinin bulunmasıdır.
İntihar, yaşama hakkı Allah (c.c.) tarafından insana lütfedilmiş en temel haktır. İnsanın, dünyaya gelmesi de dünyadan ayrılması da elinde ve yetkisinde değildir. İslam’a göre yaşama hakkı insana bahşedilen ve korunup kollanması gereken bir emanettir. Kişinin kendi canı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi yoktu. Hiçbir insan kendisi için belirlenen yaşam süresini öne alma veya sonraya bırakma hakkına ve gücüne sahip değildir. Yüce Allah (c.c.) “… kendinizi öldürmeyiniz!...” (bkz. Nisa suresi, 29. ayet.); “…kendinizi tehlikeye atmayınız…” (bkz. Bakara suresi, 195. ayet.) buyurarak, kullarına canları üzerinde tasarruf hakkı vermediğini bildirmiş ve intiharı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz de (s.a.v.) bir hadisi şerifinde bununla ilgili şöyle buyurmuştur: “Hiç biriniz başına gelen bir sıkıntıdan dolayı ölümü istemesin. Eğer çok bunalırsa Allah’ım yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, ölüm benim için hayırlıysa canımı al, diye dua etsin.” (Buhârî, Merda, 19.)