Konusu, bu bir anı romandır. Sekiz yaşındaki bir çocuğun ağzından yaşadığı şehir, semt, ailesi ve çevresindeki diğer insanlar anlatılmakta, aynı zamanda yaşadığı döneme ayna tutmaktadır.
Ömer'in çocukluğu kısa özet:
Bir gün okuldan çıkıp eve doğru giderken Ömer’e köpek saldırmıştır bu durumu göre bir adam ise Ömer’e yardım etmek yerine sadece izlemekle yetinmiştir. Ömer ise köpeğin saldırmasından çok o adamın yardım etmeden izlemesine üzülmüştür.
Bir süre sonra Ömer’in babası Ali Bey vefat etmiştir bu durum Ömer’i fazlasıyla üzmüştür. Bu acı kayıptan sonra dayılarını da kaybettikten sonra aile büyük bir fakirlik yaşamaya başlamıştır. Bu dönemde Ömer eğitimini tamamlamıştır ve Rüştiye’ye muallim olarak atanmıştır.
Günlerden bir gün aniden Ömer’in ziyaretine ailesi ile birlikte Ahmet Mithat Efendi gelmiştir ve rüyasında Ömer’i hasta olarak gördüğünü dile getirmişti ancak Ömer gayet sağlıklıydı. Oturma sırasında bir ara Ömer odasına çıkmıştır tam da o sırada fenalaşmıştır ve yatağına uzanmıştır ve bu fenalık Ömer’in ölüm sebebi olmuştur ve nitekim Ahmet Mithat Efendi’nin rüyasının doğru çıktığını göstermiştir.
Ömer anlatıyor uzun özet:
İstanbul’un Saraçhane Semti’nde, Çelebi Sokak’ta oturuyorduk.. Babamın adı Ali idi. Babam yakışıklı, dolgun vücutlu, gayet güzel giyinen, İslami ahlâk ve terbiyeye sahip, temiz yürekli bir insandı. Kendi dükkânında saraçlık yapardı. Kısacası çalışır, çabalar, evine de çok iyi bakardı. Babamın en iyi dostu Behçet Amca idi. Sık sık bir araya gelir, sohbet ederlerdi.
Annemin adı Fatımat-üz-Zehra’ydı. Çok iyi bir Müslümandı. Varna’lı idi. Bir tatil zamanı Varna’ya misafirliğe gittik. Bizi çok İyi ağırladılar.
Ağabeyimin adı Mehmet’tir. Ağabeyimin okuyup yazma yönünde bana çok faydası olmuştur.
Bir de amcam vardı. Adı Mehmet Tahir idi. Babamdan çok farklı idi. Derler ki, babam hep onun borçlarını ödermiş.
Ninemin bir asası vardı. Komşu çocuğu Nail’le itişip kakışırken, sopayı kafasına indirdim. Bir daha da o sopayı görmedim. Meğer, annem kırıp yakmış. Bu bana ders oldu. Bir daha böyle densiz işler yapmadım.
Bir gün, abim kucağında bir oğlakla geldi. Dayım Varna’dan bana göndermiş. Çok sevimliydi.
Okulumuz her gün açıktır. Adı “Fevziye Mektebi”dir. Ben orada Kur’an ezberlerdim. Sabahları bizi kalfa alır, okula götürürdü. Hoca Efendi’den pek korkardım. Nasıl korkmayayım? Önünde ileriye doğru uzatılmış olan İki üç arşmlık sopalar, baş ucunda asüı olan kayışlı falakalar dehşetli idi. Beni üç yıl içinde iki defa falakaya yatırdı. Vurduğu yerde gül bittiğim görmedim,
fakat hiç şüphe etmem ki, utanç ve acıdan çehrem kül gibi olmuştur.
Babam, bir Kurban Bayramı’mn ilk günü sabahleyin namazdan dönüşünde, kendisiyle annem için hazır bulunan iki kurbandan birini kesti. Diğerini kesemedi. ..Sıtması varmış. On bir gün sonra vefat etti. Ölümünden bir gün Önce tesadüfen dayım bizde idi. Ona alacaklarını, borçlarını her şeyini bildirmiş. Öldüğü gün beni okula göndermişlerdi. Yemek için öğle vakti eve döndüm. Eve yanaşınca, kalabalığın arasından hayal meyal babamın tabutunu gördüm. Dünyaya geleli böyle büyük acı hissetmedim. Komşu bir kadın beni aldı, evine götürdü. Oyalamak için neler yaptı neler. O zaman sekiz yaşında idim.
Bir gün, çok sevdiği dört cepli hırkam sırtımda, evime doğru yürürken, bir köpeğin saldırısına uğradım ve hırkam dört yerinden yırtıldı, Ağlaya ağlaya eve geldim. Köpeğin saldırmasına üzüldüğüm kadar, orada köpeğin bana saldırmasını seyreden bir adamın bana yardımcı olmamasına da içerledim.
Bu olaydan sonra köpeğin saldırdığı köşebaşını ömrüm boyunca hiç unutmadım.
Aziz Efendi’nin “Muhayyelat” adlı eserini okuduğum zaman, Ömer olan ismimi Naci’ye döndürdüm. “Naci ile Şehide’nin Aşkı” adlı bölümü okumamın bunda büyük katkısı oldu. Hikâye beni çok etkilemişti. Çok güzel bir kız olan Şehide, yanına çağırdığı yiğitlere bazı sorular sorar; ama rüzgârdan açılan peçesinin ardındaki güzelliği gören yiğitlerin iyice dili tutulur ve hepsi Şehide’nin karşısında tir tir titremekten sorulara cevap veremezler. Güzelliği karşısında herkes deliye döner. Derken Naci, bu kızın ününü duyarak yanma gider ve sorduğu tüm sorulara düzgünce cevap verir. Evlenirler. Ama kız yüzünü açtığı zaman, gördüğü güzellik karşısında delirmemek için Naci kendini zor tutar.
Hikâyeyi çok beğenmesem de Naci ismini çok beğenmiş ve o günden sonra, Naci ismini takma adım olarak kullanmıştım.
Babamın vefatının ardından dayımı da kaybedince, büyük bir yoksulluk içine düşmüştük. Bu sırada, Rüştiye’ye muallim olarak atandım. Varna’ya gelen Sait Paşa, okulu denetlerken beni çok beğenmiş ve yanına memur olarak almıştı. Sait Paşa’yla beraber birçok farklı görevde çalışırken, aynı zamanda şiirler yazıyordum ve yazdığım gazetelerdeki başarım gün geçtikçe artıyordu. Bu başarılarıma rağmen, halen bazı hocalardan dersler de almayı İhmal etmiyordum.
Bir gün, beni rüyasında hasta gören Ahmet Mithat Efendi, ertesi gün tüm ailesiyle gelmişti. Gayet sağlıklı ve neşeli olduğumu görmeleri, hepsinin yüreğine su serpmişti. Ama bir ara, odama bir şeyler almak için çıktığımda fenalaşıp yatağıma uzanmıştım, Rüya, doğru çıkmıştı. Ölümümüm sebebi, kalp durmasıydı.