Hakikaten en iyi sistem de bulunsa, doğruluğu ve kalıcılığı konusunda insanları ikna etmek zor olacak. Bütçede en büyük payı ayıran ve 10 yıl öncesine göre 6 kat fazla kaynak aktaran AK Parti Hükümeti’nin karnesindeki en düşük not eğitim. 17 milyon öğrenci ve aileleriyle birlikte nüfusun tamamını ilgilendiren bir alandan söz ediyoruz. Buradaki istikrarsızlık ve deneme yanılma yoluyla yapılıyormuş hissi uyandıran sistem tercihleri siyasî kadro dâhil bütün paydaşları yıpratıyor.
Nicelik üzerindeki tartışmalar daha önemli olan niteliğe dair arayışları perdeliyor, erteletiyor. Müfredat neredeyse hiç konuşulmuyor. Bilgiyi öğrenme ve içselleştirip hayata dönüştürme konusu açılmıyor bile. ‘Nasıl daha iyi ezber tekrarı alırız’ merkezli arayışlar sürüp gidiyor. Niteliği belirleyecek ikinci önemli ayak öğretmenler. Müfredatı dahi gölgede bırakabilecek bir konu eğitim kadrosu. Bakanlığın kendi hesabına göre yaklaşık 125 bin öğretmen açığı var. OECD verilerine dayanarak rakamı 213 bine kadar çıkarmak mümkün. 550 bin civarında öğretmenin görev yaptığı düşünülürse açığın büyüklüğü anlaşılır. 40 bin yeni atama yapıldığına göre en iyimser tahminle 80 bin öğretmen açığı devam ediyor. Peki, bu açık nasıl ‘yama’lanıyor?
Kendilerine ‘mevsimlik’ ve ‘taşeron’ gibi isimler takan ücretli öğretmenler bakanlığın imdadına yetişiyor. En azından derslerin boş geçmemesi sağlanıyor. Objektifimizi bu kitlenin üzerine çevirdiğimizde gözümüze önce dramlar takılıyor. Kadrolu öğretmenin ücretinin üçte birine aynı işi yapmaya çalışıyorlar. İş garantileri yok ve sigorta dışında herhangi bir özlük hak elde edemiyorlar. Her şeye rağmen bu işi havada kapıyorlar. Haftasına işini kaybeden de var, 16 yılın sonunda bir hiç olarak kendini dışarıda bulan da. O 16 yıl, bir yıllık kadrolu stajyer kadar bile hak sağlamıyor kendilerine.
Hadisenin hizmet alan bölümünde de durum iç açıcı değil. Çok sevdikleri öğretmeni kaybettiklerinde müdür tarafından “o zaten gerçek öğretmen değildi” diye teselli edilen çocukların hâli ironi olarak açıklanabilir mi? Bir yandan KPSS’ye hazırlanan, öte yandan sezon bitmeden işini kaybetme korkusu yaşayan, okuldaki hizmetliden az maaş alan öğretmen ne kadar verimli olabilir? Bakanlığın kadrolu öğretmende aradığı nitelikleri ücretlide aramaması da ayrı bir çelişki. Branş fark etmiyor, formasyon aranmıyor, lisans mecburiyeti gözetilmiyor… Kamuda taşeron kullanımını azaltmanın konuşulduğu günlerde, ücretli öğretmenler konusunu da bir kez daha düşünmek gerekiyor. Zira taşeronluğun en uygunsuz olduğu alan eğitim. Yeni nesil, boğaz tokluğuna çalışan, bir gözüyle KPSS’yi gözetleyip diğer gözüyle müdürün ağzına bakan geçici ders anlatıcılarının mı eseri olacak!
Bülent Korucu - Aksiyon