Öğrenci kendini okula ait hissetmezse başarısız oluyor

Öğrenci kendini okula ait hissetmezse başarısız oluyor. 70 ülkenin, 15 yaş grubu öğrencilerinin katıldığı PISA 2015’e göre Türkiye’de kendini okula ait hissettiğini söyleyen öğrencilerin oranı yüzde 61.

Yani, öğrencilerin yüzde 39’u kendini okula ait hissetmiyor. OECD ülkelerinde kendini okula ait hissettiğini söyleyenlerin oranı yüzde 73 ile daha yüksek. Dışlanmış hissettiğini söyleyen öğrencilerin oranı da bir hayli yüksek, yüzde 36.OECD ülkelerinde ise bu oran yüzde 17.

 Peki çocuklar neden kendini okula ait hissetmiyor? Neden hevesini kaybediyor? Çocuğun okula ait hissetmesi, okul ikliminden öğretmenin yaklaşımına, eğitim öğretim ortamına, veli desteğine kadar pek çok etkene bağlı. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) araştırmacısı Umay Aktaş Salman uzmanlarla okula aidiyet hissini artırmak için neler yapılması, hangi noktaların güçlendirilmesi gerektiğini konuştu. İşte Aktaş’ın ERG blogunda yayımlanan yazısı:

ÖĞRENCİ KENDİNİ OKULA AİT HİSSETMEZSE BAŞARISIZ OLUYOR

Yapılması gerekenleri konuşurken okula uyum programını da hatırlamak önemli. Çünkü okula ait hissetmeyen bir öğrencinin okula uyum sağlaması da mümkün değil. 1. sınıflar 2006-07 eğitim öğretim yılından bu yana Okula Uyum Programı kapsamında okula bir hafta erken başlıyor. 5 ve 9. sınıflar da pilot uygulamaların ardından bu yıl, tüm ülke genelinde, tıpkı birinci sınıflar gibi, okula bir hafta önce başladı.

Psikolojik Danışman Erhan Ağbaba, okula uyum sağlamanın çoğunlukla akademik olarak düşünüldüğünü ve bu yönden önlemler alındığını söylüyor. Ancak, sadece uyum haftasında değil, tüm süreçte ve tüm sınıflar için okula aidiyete dair sorgulanması gereken noktalar olduğunu söylüyor:

ÖNCE ÇOCUKLARIN KAYGILARI GİDERİLMELİ

“Okula başlamak çoğu zaman sadece çocuğun evden ayrılması olarak algılanıyor. Oysa araştırmalar gösteriyor ki, özellikle 5-6 yaş arasındaki çocukların kaygısı, duygu ve gelişim temelli: Tuvaletimi nasıl yapacağım, yemeğimi kim yedirecek? Okula gittiğimde binadaki tüm kapıların ardında ne var? Bu soruları merak ediyor çocuk. Derinlikli bir okul tanıtımı gerekli öğrencilere. Öğrencilere kuralları anlatıyoruz, ‘parmak kaldırmadan konuşma’, ‘izin almadan tuvalete gitme’… Araya da biraz oyun koyuyoruz ve çocukların okula uyumu tamamlandı sanıyoruz. Oyunun tüm kaygıları çözdüğü zannediliyor. Oysa ki oyun bir araç. Önce kaygılara cevap verilmeli. Soru işaretlerini oyun çözmüyor. Kaygılı çocuğa oyun oynatmak, annesi ölmüş çocuğa harçlık vermek gibi bir şey.”

ÖĞRENCİ KARARLARA KATILIRSA

Psikolojik Danışman Erhan Ağbaba, öğrencilerin kendini okula ait hissetmesi için çocuğun yaşam alanı olan sınıfa dair karar verme hakkına sahip olmasının da önemine vurgu yapıyor. Ağbaba, aidiyet hissi için olmazsa olmazlarını şöyle anlatıyor:

“Öğrenciler, yaşam alanına dair hiçbir şeye karar veremiyor; nerede kiminle oturacağına, sınıfının rengine… Okula ait hissetmek için kararlara da katılım sağlaması lazım öğrencinin. Çocuklar onlarla birlikte yapılan her şeye sahip çıkar ve sorumluluk alır. Bir diğer önemli konu okulda oyun alanlarının kısıtlı olması. Çocuğun tüm arkadaşları orada ama oyun oynayamıyor.”

ÇOCUĞUN KENDİNİ ORTAYA KOYMASI SAĞLANMALI

Okulun sadece akademik performans ve not kaygısına dönüşmemesi de gerekiyor aslında. Öğrencilerin kendini okula ait hissetmesinin anahtarlarından biri de çocuğun okulda kendini ortaya koyabilmesi. Ağbaba, bunun sadece akademik anlamda bir ortaya koyuş olmaması gerektiğini de vurguluyor:

AKADEMİK PERFORMANS NASIL GÖSTERİLİR?

“Çocukların okulda akademik performans dışında kendilerini ortaya koyabilecekleri imkânlar yeterli değil. Özellikle akademik açıdan iyi değilse bir öğrenci, kendini de başka yollarla ortaya koyamıyorsa onu kaybediyoruz. Halbuki her çocuğun farklı becerileri var. Yetenekler belirli yaşlara gizlenmiştir. O yaş gelmeden ve o ilgiye maruz kalmadan ortaya çıkmaz. Öğrencileri ilgi çeşitliliğine maruz bırakacak uygulamalara ihtiyaç varÖte yandan ölçme değerlendirmeyi de gözden geçirmek gerekiyor. Ölçmenin derinliği yok. Bizde ölçme, bilgi yığınını çağırmak üzerine, bilgiyi yorumlamak üzerine değil. Ölçmeyi, ne öğrendi diye değil, neyi öğrenemedi diye yapmak lazım. 100 üzerinden 90 aldı değil, 10 puanı nerede kaybetti diye düşünmek lazım. Kimse başarısızlığı tanımlamıyor. Kişisel olarak başarısızlığın haritasını tanımlamak önemli öğrenciyi kaybetmemek için.”

ÖĞRETMENLERİ DESTEKLEMEK GEREKİYOR

Çocukların okula aidiyeti için öğretmenlere ve okul yöneticilerine önemli iş düştüğünü söyleyen Ağbaba, öğretmenlerin desteklenmesi ve çocukların gelişim özellikleriyle ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olmaları gerektiğini söylüyor.

Ağbaba’ya göre okullarda çocukların gelişimini takip edecek bir okul hafızasına da ihtiyaç var: “6 yaşındaki bir çocuğun 4. sınıfa başladığında ne noktada olduğuna dair bilgi olabilmeli okulun elinde. E-okulda bir çok bilgi var, bu açıdan da bilgiler gerekli.”

ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık’a göreyse, çocuğun kendini okula ait hissetmesi, uyum, çok aktörlü bir süreç. Arık, öğretmen mutlu, güvende ve dayanışma içinde olursa, öğrencinin okula aidiyetinin ve uyumunun daha güçlü olduğuna dikkat çekiyor:

“Öğretmenler de kaygılar taşıyor. Okul yönetiminden destek alabiliyor, yönetim ve diğer meslektaşlarıyla birlikte çalışabiliyor, sürece velileri de katabiliyorsa öğretmen de güçleniyor. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da kritik. Sayı arttıkça her bir çocuğu birey olarak tanımak isteyen öğretmenler kendilerine alan açmakta zorluk çekebiliyorlar. Bu süreçte rehberlik ve psikolojik danışmanlık alanındaki öğretmenlerin önemine de değinmeliyiz. Bu hizmetin ve danışmanlığın her seviyede güçlendirilmesi, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının bu öğretmenler için gözden geçirilmesi, atamaların düzenlenmesi önemli olacaktır.”

OKUL TERKİ İÇİN EN KRİTİK SINIF HANGİSİ

Okula aidiyet eğitimin tüm kademelerinde önemli. Ortaöğretimi de gözden kaçırmamak gerekiyor. Çünkü devamsızlığa ve eğitimden erken ayrılmaya sebep olabiliyor.  Türkiye, karşılaştırmalı sonuçların bulunduğu Avrupa ülkeleri içinde eğitimden erken ayrılma oranının en yüksek olduğu ülke. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre, kadınlar ve erkekler arasındaki eğitimden erken ayrılma farkı da en yüksek Türkiye’de. 2017 yılında, eğitimden erken ayrılma oranı kadınlarda yüzde 34, erkeklerde yüzde 31’dir. Millî Eğitim Bakanlığı 2017 Faaliyet Raporu’na göre genel ortaöğretimde 20 gün ve üzerinde devamsızlık yapan öğrenci oranı yüzde 30. Anadolu imam hatip liselerinde yüzde 31’e, Anadolu meslek liselerinde ise bu oran yüzde 40’a kadar yükseliyor.

NEDEN OKULU TERK EDİYORLAR?

Yapılan çalışmalar, eğitimden erken ayrılma sebeplerinin okula bağlı nedenler ve kişisel nedenler olmak üzere iki başlık altında ele alınabileceğini gösteriyor. Okula bağlı nedenler arasında sınıf tekrarı, başarısızlık, devamsızlık, öğretmen-öğrenci ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar, dersleri ve okulu sevmeme, akran zorbalığı gibi nedenler yer alıyor. Kişisel nedenler arasında ise kız-erkek ilişkileri, maddi durum, okul dışında farklı bir işte çalışma, arkadaş etkisi gibi nedenler yer alabiliyor.

 ERKEN AYRILMA İÇİN ÇÖZÜMLER ÜRETİLMELİ

Arık, eğitimden erken ayrılmaya karşı yapılacak çalışmalarda bireye-okula yönelik çözümler de geliştirilmesi gerekliliğini vurgulayarak şöyle konuşuyor:

“2009 yılında zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması; eşzamanlı olarak okullara kaynak aktarılması, okulların gençlerin beceri düzeylerini karşılama kapasitesinin üzerinde durulması ve düşük gelirli ailelere maddi destek sağlanması bu yönde atılan önemli adımlar olmakla birlikte bu adımların farklı bakanlıkların eşgüdümünde güçlendirilmesi gerekir. Bunun yanı sıra nedenlerin, bölgeler ve okul türü arasındaki farklılıkların iyi anlaşılıp, bireye/okula yönelik çözümler de geliştirilmesi gerekebilir. Millî Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz sene paylaştığı bir genelgeyle izleme-değerlendirme çalışmalarına ağırlık verdi. Bu çalışmaların sonuçlarının ilgili tüm taraflarla paylaşılması ve çözüm için çok taraflı bir planlama yapılması önemli olacaktır.”

 Arık, ortaokuldan liseye geçişte tüm 9. sınıflar için uyum haftası uygulamasının önemli bir adım olduğunu vurgulayarak, bunu öğrencilerin birbirini ve okulu tanımasının ötesine taşımak gerektiğini de anlatıyor:

FARKINDALIKLARIN ARTMASI DEMEK

“Bu sürecin zamana yayılabileceği göz ardı edilmemeli. Uyumun sadece akranların birbirini ve okulu tanımasına yönelik planlanmayıp gençlerin farklı konularda (kendilerini ifade edebilmeleri, sorun çözümü için yapabilecekleri, kime hangi konuda başvurabilecekleri, akran zorbalığı, siber zorbalık, beden farkındalığı, vb.) farkındalıklarının artması ve çözüm araçlarına sahip olmaları da bu sürece dahil edilmeli. Bu süreçte de yine rehberlik ve psikolojik danışmanlık öğretmenlerinin rolü oldukça önemli.”

 Okula ait hissetmek, okulda mutlu olmak, hem çok aktörlü hem de pek çok farklı değişkenden etkilenen bir süreç. Aynı zamanda Millî Eğitim Bakanlığı, öğretmenler, okul yöneticileri, ebeveynler ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte düşünmesi ve yürümesini de gerektiren bir yol.

👍 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.

EĞİTİM Haberleri