Ödev cevabı kısaca,
Nakşibendilik, 14. yüzyılda Orta Asya’da Buhara çevresinde gelişen ve adını kurucusu sufi alim Bahâeddin Nakşibend’den alan bir tasavvuf tarikatıdır. Nakşibendilik, Afrika ve Arap Yarımadası dışındaki İslam coğrafyasına yayılmış ve zamanla oluşan alt kollarıyla günümüze kadar önemini korumuştur. Tarikatın temeli, Bahâeddin Nakşibend’in de mensup olduğu ve Yusuf el-Hemedânî tarafından kurulan ve sonrasında halifesi Abdulhalik Gücdevani tarafından sistemleştirilen Hâcegân tarikatına dayanır. Nakşibendilik, manevi yolda ilerlerken kişinin kendi iç dünyasını işlemesini ve olgunlaştırmasını vurgular. Bu tarikatın temel özelliği, râbıta ve teveccüh adı verilen ruhsal işlem ve gelişim yöntemleridir.
Nakşibendi tarikatı, 1318-1389 yılları arasında Türkistan'da yaşayan Bahaeddin Nakşibend tarafından kurulmuştur ve İslam dünyasında çok yaygındır. Farsça bir kelimedir. Ve “kalbe Allah (cc) adını nakış yapan” demektir, bu tarikat, gerçek kimliğine Hoca Yusuf el-Hamadani'den sonra kavuştu. Yusuf Hamadân 1140 yılında vefat ettiğinde, arkasında iki mürid bıraktı: Hoca Ahmed Yesevi, diğeri ise Abdülhalik Gücdivani. Tarikat, ehli sünnet akidelerine sıkı sıkıya bağlı olduğu için Nakşibendiler kalben, gizli zikrederler. Nakşibendiye Tarikatı'nda topluca yapılan zikre hatm-ı hacegan denir. Müridlerin adedi on kişiden az ise, küçük hatme; çok ise, büyük hatme sesli, sessiz olarak icrâ edilir.