Andolsun ki biz her ümmete, "Allah’a kulluk edin, sahte tanrılardan uzak durun" diyen bir elçi gönderdik. Onlardan kimini Allah doğru yola iletti, kimileri de saptırılmayı hak ettiler. Yeryüzünü dolaşın da hak dini yalanlayanların âkıbetinin ne olduğunu görün.
Genel anlamıyla ümmet, çoğu aynı kökten gelen, önceki kuşaklardan devralınan özelliklerin yahut ortak menfaat ve ideallerin veya din, zaman, vatan gibi faktörlerin bir araya getirdiği geniş insan topluluğunu ifade eder. Çoğulu ümemdir. Dinî anlamda, bir peygambere inanıp onun yolundan giden cemaate, ilâhî dinlere mensup kavimler topluluğuna ümmet denir (Muhammed ümmeti, İslâm ümmeti, Hıristiyan ümmeti gibi). Konumuz olan âyette ilk anlamda kullanıldığı anlaşılmaktadır (ümmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/128, 134, 213; Hûd 11/118-119). Allah her millete, geniş insan topluluğuna bir elçi göndermiştir; bunun da gayesi sadece âyetteki öz ifadesiyle, “Allah’a kulluk edip sahte tanrılardan uzak durmak”tır (“sahte tanrılar” diye çevirdiğimiz tâgut hakkında bilgi için bk. Mâide 5/60). Çünkü dinin özü ve peygamberler gönderilmesinin ana gayesi tevhiddir; kulluğun özü de Allah’ın birliği ilkesini zedeleyecek her türlü inanç, düşünce ve davranıştan titizlikle kaçınmaktır.
Allah’ın peygamberler gönderdiği milletlerden kimi, peygamberlerinin kendilerine duyurduğu ilâhî hakikatler karşısında iyi niyetli ve ön yargısız tutumları sayesinde Allah’ın hidayetine mazhar olmuş; kimi de–bir kısım Mekke putperestlerinin yaptıkları gibi– daha baştan peygamber ve vahiy karşısında sergiledikleri inkârcı, inatçı ve uzlaşmaz tutumları yüzünden yanlış yolda kalmışlardır.