Müzik ve müzik aletleri ile ilgili atasözleri:
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az; anlayışlı kimseleri en küçük bir söz bile etkiler oysa anlayışsız kimselere ne söylense yararsızdır.
Kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar; yaşlandıktan sonra bir şey öğrenmeye, yeni bir iş yapmaya başlayan kimsenin bunu başarmaya ömrü yetmez.
Davul birinin boynunda, tokmak bir başkasının elinde; sorumluluk birinde olmasına karşın bir başkasının sözü geçiyor.
Davul dengi dengine diye çalar; evlenecek kimselerin birbirlerine denk olması gerekir.
Davulu biz çaldık, parsayı başkası topladı; biz çalıştık, uğraştık, başkası yararlandı.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir; İşin içinde olmayanlar o işi kolay veya kârlı sanırlar.
Hem kaçar hem davul çalar; işi yapmaktan çekindiği hâlde yine de yapar.
Herkes davul çalar ama çomağı makama uyduramaz; herkes iş yapar ama o işin gerektirdiği ustalığı gösteremez.
Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçar (varır) ya zurnacıya; evlenme çağındaki kızı büyükleri uyarmazlarsa uygun olmayan birisiyle evlenir.
Kös dinleyen, davula kulak vermez: başından büyük olaylar geçmiş kişi küçük dertleri sorun etmez.
Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına: rastgele yapılan plansız işlerde yöntem, kural aranmaz.
Çengi ölüsü çalgı (daire, tef) ile kalkar; zevk ve sefa içinde ömür sürmüş bir kimse, en sıkıntılı günlerinde bile bu alışkanlığını bırakamaz.
Müzik ve müzik aletleri ile ilgili deyimler:
Keman gibi; ince, düzgün (kaş).
Otuz iki dişe keman çaldırmak; içecek çok soğuk olmak.
Aldı sazı eline; hiç kimseyi konuşturmadan konuşan kimseler için kullanılan bir söz.
Kırkından sonra saz çalmak; yaşlandıktan sonra uzun ve güç bir işe girişmek.
Davul çalmak (dövmek):
1) Davula vurarak ses çıkarmak;
2) Bir şeyi herkesin haber alabileceği biçimde ortalığa yaymak.
Davul çalsan işitmez:
1) Sağır;
2) Uykusu çok ağır, derin uykuda.
Davul gibi; şiş ve gergin.
Yüz surat davul derisi (mahkeme duvarı); utanması olmayanlar için söylenen bir söz.
Zurna gibi: dar (pantolon).
Zurnacının karşısında limon yemek gibi; birinin zihni çelinip işini göremeyecek duruma getirildiği anlatılırken söylenen bir söz.
Zurnanın zırt dediği yer; sürdürülmekte olan bir işin en can alıcı noktası.
Tef çalsan oynayacak; karmakarışık olan eşyalar için söylenen bir söz.
Tefe koyup çalmak; tefe koymak.
(birini) Tefe koymak; biri hakkında alaylı dedikodu yapmak: “Sonradan anlaşıldı ki adam hükümeti tefe koymuş.”