Muhasara: Bir şehir veya müstahkem mevkiî ele geçirmek maksadıyla yapılan kuşatma ve dışarı ile bağlantılarını kesme işi, kuşatma anlamlarına gelmektedir.
Kökeni Arapça olan muhasara kelimesi yerleşik olarak Türkçede bulunan sözcükler içerisinde geliyor. Ancak günümüzde kullanılan bir kelime olmadığını ifade etmek mümkündür. Birçok değişik kitap üzerinden cümlelerde karşılaşılan bir sözcüktür.
Muhasara ne demek
Muhasara kelimesi iki farklı sözcük üzerinden ele alınmakta ve ifade edilmektedir.
- Kuşatma
- Çevirme
Yukarıda verilen anlamları kapsamında kullanılan Türkçede yer alan sözcüklerden biridir.
Muhasara TDK sözlük anlamı nedir
Türk Dil Kurumu açısından muhasara kelimesine karşılık olarak, ‘Çevirme ve kuşatma’ anlamları ön plana çıkmaktadır. Özellikle askeri alan üzerinden savaşlar için değerlendirilen bir sözcük olduğunu ifade etmek gerekir. Tabii taşıdığı anlamı ile beraber birçok değişik yerde de kullanmak mümkün. Özellikle eski dönemde daha fazla kullanılmış ve birçok kitapta yer alan kelimeler içerisinde bulunuyor.
Müşriklerin bu muhâsaradan maksatları, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendilerine teslîm oluncaya kadar müslümanları aç bırakmak ve bu sûretle Allâh’ın Rasûlü’nü öldürebilmek için bir fırsat yakalamaktı. Ancak Ebû Tâlib’in riyâsetindeki Hâşimoğulları’yla birleşmiş bulunan müslümanlar, Varlık Nûru’nu koruyabilmek için, gerektiğinde kanlarını son damlasına kadar fedâ etmeye kararlıydılar.
Ebû Cehil îtiraz ettiyse de diğer dört arkadaşı daha önceden anlaştıkları şekilde Züheyr’i destekleyince bir anda müsbet bir hava oluştu. Mut’im kalkıp Kâbe’nin duvarında asılı olan sahîfeyi yırttı. Bunun üzerine Adiyy bin Kays, Zem’a, Ebu’l-Bahterî ve Züheyr silâhlanarak Hâşimoğulları ve Muttaliboğulları’nın yanına gittiler, onları Ebû Tâlib mahallesinden çıkararak evlerine dönmelerini sağladılar. Böylece müslümanlar, üç yıllık zorlu bir muhâsaradan Allâh’ın lutfuyla kurtulmuş oldular. Ebû Tâlib, boykotu iptal edenleri bir şiirle medhetti. Müşrikler de Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ’in İslâm’ı teblîğ etmesine mânî olamayacaklarını anladılar ve ümitlerini kaybettiler.
Müşriklerin muhâsarasından selâmete çıkan Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve müslümanların sevinci fazla sürmedi. Çünkü boykotun kaldırılmasının hemen ardından, kendisinin ve mü’minlerin hâmîsi olan, onları fedâkârâne bir şekilde müdâfaa eden amcası Ebû Tâlib vefât etti.
Sultan Alparslan, Malazgirt zaferinden sonra, 1072 senesinde, çok sayıda atlı ile Mâverâünnehir’e doğru sefere çıktı. Amuderya Nehri üzerinde bulunan Hana Kalesi’ni muhâsara etti. Kale komutanı, sapık bir fırka olan Bâtınîliğe mensup Yûsuf el-Harezmî idi. Kalenin fazla dayanamayacağını anlayınca teslim olduğunu bildirdi. Bu hâin, Alparslan’ın huzûruna çıkarıldığında Sultan’a hücûm edip onu hançeriyle yaraladı. Yûsuf el-Harezmî’yi derhâl öldürdüler.