Geçen hafta bu köşede, üç tür çocuk davranışının birbirine karıştırıldığından bahsetmiştik; taklit, özenti ve mizaç tetiklenmesi.
Kısaca özetleyecek olursak; taklit, erken çocukluk döneminden başlayarak yaklaşık on yaşlarına kadar görülen, çocuğun, çevresindeki kişilerin davranışlarını kendisinin de sergilemesi idi. Taklit davranışlarının sorun olmadığını aksine ‘duygusal gelişime’ katkı sağladığını ifade etmiştik.
Özenti davranışlar ise; on yaş sonrasındaki çocukların, kendince değerli gördükleri kişilerin davranışlarını sergilemesi idi. Bunun, kişinin kendi gibi olmayı bırakıp, başka biri gibi olmaya iten bir değersizlik hissinin sonucu olduğunun altını çizmiştik. Özenti davranışlar sadece çocuklarda değil, her yaştaki yetişkinde görülebilir.
Örneğin, bir yetişkinin izlediği mafya dizisindeki popüler karaktere adım adım dönüşmesi; onun gibi yürümesi, onun gibi el kol hareketleri yapmaya başlaması, argo kelimeler kullanması zayıf kişiliğin en belirgin dışa vurumudur...
Aynı şekilde ‘yeterinceden az’ sevgi duyumsayan bir kadının izlediği dizideki sanatçı gibi mimik kullanmaya başlaması, onun gibi nazlanması, onun gibi gülmesi de ‘içsel zayıflığın özenti ile dışa vurumu’ olarak görülebilir.
Peki, kişi özenti davranışlarla kişilik geliştiremez mi?
Cevap; hayır... ama mizaç tetiklemesi yaşayabilir.
Bu konuya girmeden önce iki kavramı netleştirmekte fayda var; fıtrat ve mizaç.
Fıtrat; türünün özelliğini barındırmaktır. Örneğin kuşlar uçar, kediler miyavlar, köpekler havlar... Uçmak kuş fıtratının, miyavlamak kedilerin, havlamak köpek türünün özelliğidir... Bir kedi miyavlamayı bırakmış havlıyor ise, fıtratı bozulmuştur diyebiliriz.
Mizaç ise, bireyin ‘kendine has’ özelliğidir. Her ne kadar insan fıtratı birbirine benzese de hiçbir insan birbirinin aynı değildir. Her insanın özü sadece kendine hastır. Bireyin ‘sadece’ kendine has özelliklerine o kişinin mizaç özellikleri denir.
Sağlıklı bir kişi, kendine has mizaç özellikleri ile kişiliğini besleyebilmiş kişidir. Örneğin, mizacında kıpır kıpır bir yan barındıran kişinin bu yanını çocukluktan itibaren ortaya koyması engellenmemişse, böylesi biri, ‘kendi mizaç özelliği ile kişiliğini beslemiş’ kişidir.
Birçok çocuk maalesef, kendi mizaç özelliği ile kişiliğini beslemek yerine, yetişkinlerin zorlaması başka bir kişiliğe dönüşmektedir.
İşte sorun da burada başlıyor; kişi var olduğu gibi değil, beklendiği gibi olurken taşıma su ile değirmen çevirmeye çalışıyor; mizacın bitmek tükenmek bilmez enerjisini kullanamıyor. Böylesi bir durum, gençlik yıllarında yetenek geliştirmeye engel olduğu gibi, yetişkinlik yıllarında da bir tahammülsüzlük, enerjisizlik, memnuniyetsizlik, sürekli depresyon olarak kişiyi içten içe tü-ketiyor.
Bu ön bilgileri izah ettikten sonra, şimdi sorumuza tekrar dönelim; bir kişi kaybettiği mizaç özelliklerini yeniden canlandırabilir mi? Bir başka deyişle yeniden kendi özüne dönebilir mi?
Cevap; Evet... ve öze dönüş, insan yaşamındaki en büyük dönüşümdür. Kişinin ‘kendi olarak’ yaşamı duyabilmesi, görebilmesi, tadabilmesi en saygıdeğer kazanımdır.
Mizaç tetiklenmesinin detaylarını haftaya bu köşede incelemeye devam edeceğiz...