Marifet: Bilgi, irfan, tecrübe, tanıma, aşinalık. Sufilerin ruhani hâlleri yaşayarak, manevi ve ilahi hakikatleri tatması. Sözlükte masdar olarak “bilmek, tanımak, ikrar etmek”, isim olarak “bilgi” anlamına gelen ma‘rifet (irfân) kelimesi ilimle eş anlamlı gibi kullanılmakla birlikte aralarında bazı farklar vardır. İlim tümel ve genel nitelikteki bilgileri, mârifet tikel, özel ve ayrıntılı bilgileri ifade eder. İlmin karşıtı cehil, mârifetin karşıtı inkârdır. Bu sebeple ilim kelimesi her zaman mârifetin yerini tutamaz.
Mâsîva: Allah’ın (c.c.) zatı dışındaki bütün varlıklar. Sözlükte “şey” anlamına gelen mâ ile “başka, gayr” anlamındaki sivâ kelimesinden türetilmiş bir tabir olan mâsivâ mâsivallah, mâsive’l-Hak şeklinde de kullanılır. Tasavvufta yaygınlığı sebebiyle çok defa mâsivâ demekle yetinilir.
Seyr-u Sülûk: Hakk'a ermek için bir rehberin öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevi ve ruhi yolculuk. Adına seyr-i süluk dediğimiz manevi yolculuk insanın Allah tarafından verilen gizli kabiliyetlerini ortaya çıkarmasına yardım eden sistemin adıdır. Bu süreç sonucunda insan Hakkın halifesi olabilecek kemale erer. Bu ise bir şeyhin yardımı ile olur. Sülûk esnasında mürşid insana ayna tutar ve ona kendisini tanıtır. Sufilerin sıkça kullandığı “Kendini bilen rabbini bilir” sözü bu manaya işaret eder.
Tezkiye: Temizlenme. Nefsi manevi kirlerden arındırma. Sözlükte “temizlemek, arıtmak, temize çıkarmak” anlamındaki tezkiye, fıkıh terimi olarak şahidin adalet vasfını taşıyıp taşımadığının hâkim tarafından soruşturulmasını ifade eder. Güvenilir kimselerin şahit hakkında olumlu görüş bildirmelerine “ta‘dîl”, olumsuz görüş bildirmelerine “cerh” denir. Olumlu bildirim durumunda şahidin adalet vasfının onaylanması (temize çıkarılması) dolayısıyla soruşturma işlemine tezkiye adının verildiği anlaşılmaktadır. Tezkiyeyi yapan kişi müzekkî/muaddil diye adlandırılır.